Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde

Kategori: Edebiyat Yazar: Marcel Proust Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde

  • çevirmen: Roza Hakmen
  • Yayın Tarihi: 12.02.2019
  • ISBN: 9789750803291
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 326
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 21 cm
Tanıtım Bülteni
Yakalanan Zaman’ın önemli yanı, romanın estetik bir boyutla taçlandırılmasıdır. Yılların akışı sırasında çevresindeki kibarlar dünyası, aşk dünyası, sanat dünyasını yorumlayarak hakikati öğrenmeye çalışan anlatıcı, yazımını yıllardır ertelediği, yazamayacağına karar verdiği kitabını artık yaratma aşamasına gelmiştir. Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” attığı son adım.  Kayıp Zamanın İzinde hem komik romandır hem trajik roman, hem serüven romanıdır hem şiirsel roman, hem düşlerin romanıdır hem de imgeler romanı...  “Böyle bir kitabı yazmayı başaran kişi ne kadar mutlu olurdu! O kitabı yazmak ne büyük emek gerektirirdi! Bir fikir verebilmek için, en yüce, birbirinden en farklı sanatlarla karşılaştırma yapmak yerinde olur; çünkü böyle bir kitaptaki karakterlere hacim kazandırabilmek için her birinin farklı yönlerini göstermek zorunda olan yazarın, kitabını titizlikle, birliklerini sürekli yeniden gruplandırarak, tıpkı bir saldırı gibi hazırlaması, bir yorgunluk gibi ona tahammül etmesi, bir kural gibi kabullenmesi, bir kilise gibi inşa etmesi, bir perhiz gibi ona uyması, bir engel gibi aşması, bir dostluk gibi fethetmesi, bir çocuk gibi aşırı beslemesi, bir âlem gibi yaratması ve üstelik, açıklaması muhtemelen ancak başka âlemlerde bulunabilecek, önsezisi bizi hayatta ve sanatta en çok duygulandıran şey olan o muammaları da göz ardı etmemesi gerekir…”
Satıcı Kitap Adı Bağlantı
Trendyol Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Kitapyurdu Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
D&R Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Idefix Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
BKM Kitap Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Hepsiburada Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Gittigidiyor Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
N11 Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Amazon Türkiye Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde Satın Al
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde PDF 13.53 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde EPUB 15.12 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde MOBİ 11.94 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde ODF 12.73 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde DJVU 15.92 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde RAR 10.35 MB İndir
Yakalanan Zaman / Kayıp Zamanın İzinde ZIP 9.55 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Hastalığı ilerlemişken son bir sosyete gezintisine çıkıp insanların ve kendisinin değişimini anlattıktan sonra eserinin bittiğini göremeyeceğine dair derin bir kaygı taşıyor. Son birkaç cildin basıldığını göremiyor zaten, noktayı koyduktan bir süre sonra hayata veda ediyor. Zamanı olsaydı yakalamaya devam edecekti gibi geliyor bana, insan böyle bir tutkuyu sürdürebildiğince sürdürmek ister. Yakaladığı kâr. Okur için de.
Kapanış metni bu. Anlatı zamanının güncel olayları dışında yeni insanlar, yeni mekanlar, yeni imgeler yok, aksine, madlenden Combray’ye, ilk metindeki uyku ve anneyi öpme meselesinden insanların aşk acılarına kadar hemen her şeyin üzerinden tekrar geçiliyor ve hepsi birbirine bağlanıyor. Ortalarda yer alan Zaman’ı yakalamakla ilgili bölümde bütün bu bağlanışları, anımsanan her bir ögenin birbirine nasıl eklendiğini görüyoruz, anı işçiliği diyeceğim buna, koca bir bütünü -yaşamı- olduğu gibi alıp üzerinde ince ince çalışarak parçalara ayırmak, sonra bambaşka bir şekilde bir araya getirmek için en küçük detaylardan bile fayda sağlanabilir, Proust bir metni okurken eş zamanlı olarak mekanı, zamanı ve kendimizi okuduğumuzu söyler, bundan yola çıkarak bazı eylemlerin sadece o eylemlerle ilgili sebepler sonucu ortaya çıkmadığını düşünebiliriz. Bir filmi bir daha izlemeyiz, bir şarkıyı bir daha dinlemeyiz veya durmadan dinleriz, bir yere sürekli gideriz veya bir daha hiçbir zaman gitmeyiz. Gittiğimiz zaman geçmişin bir parçasını çağırmış oluruz, şimdi zaten sürüp gitmektedir ve gelecek de bu ikisinden ibaret bir tahayyülün ürünü olduğu için onu da çağırmış oluruz, böylece o mekanı, zamanı ve kendimizi farklı bir biçime bürürüz. İyidir, ilerlememizi sağlar. Proust’un ilerleyişleri sayısız parçaya ayrılmıştır ve bu son metinde bütün parçalar toparlanır. Onca şey unutulmuş olsun, bütün o insanlar hatırlanmaz olsunlar, yine de bir bütünün parçası değilmiş gibi, müstakil bir esermiş gibi okunabilir bu. Bir yorum okumuştum bu esere dair, yıllara yayılmış bir okumanın Proust’un yapmak istediği şeyin okumadaki karşılığı olduğu konusunda. Makul, unutulmuş her şey tekrar hatırlanabilir ve yakalanabilir. Gerçi benim için geçerli değil bu, çoğu şeyi hemen unuttuğum için araya çok zaman girmedi, altı aya yaydım ciltleri. Yine de o tür bir okuma da kulağa hoş geliyor, bilince de hoş gelebilir.
Orman manzarası, Combray Kilisesi, çan kulesi, yağmur, oda ve Gilberte’le çıkılan gezintiler, iç içe geçmiş parçalarla sağlam bir başlangıç. Robert’in hayatında pek çok kadın var, sonradan öğrendiğimize göre erkekler de giriyor araya ama amcası M. de Charlus’deki gibi “dejenere” bir durum yok ortada. Hep merak ettim ve Fransızca öğrenmediğim müddetçe veya bir Proust uzmanıyla konuşmadığım sürece öğrenemeyeceğim galiba; Proust “sapıklık” olarak adlandırıyor eşcinselliği, arada bir yerde bunun aslında pek de sapıklık olmadığına dair kısacık bir şey söylüyor ama bulamayacağım orayı şimdi, her neyse, “sapıklık” acaba Roza Hakmen tarafından hangi sözcükten, hangi bağlamdan, hangi sosyal şartların içinde var olan bir kavramdan çevrildi? Bu bir dursun, yıllardır cevabını aradığım soruların yanına koydum. Robert evlenir evlenmez ordudan ayrılıyor, maddi sıkıntılar içinde yaşamaya başlıyor ve Gilberte’e yalan söylüyor durmadan. Hemen Albertine’e duyduğu aşka gidiyor anlatıcı, Gilberte’le Albertine’i, Robert’le kendini eşliyor ve Albertine’e duyduğu aşkın bitmiş olduğunu anladıktan sonra bir şeyin bitmesi halinde yaşanacakları, Robert’le Gilberte’in durumunu daha iyi anlıyor. Robert’in sosyetedeki davranışları, metresleriyle kurduğu yaşam da gözlemleniyor ve görüyoruz ki karargahta anlatıcıyı ağırlayan, en kötü zamanlarında anlatıcının yanında olan eski Robert’den eser kalmamış, karşımızda bambaşka bir adam var. Aslında metnin sonlarında ortaya çıkan insanların değişimi konulu bölüm daha en başta öncüllerini veriyormuş, şimdi fark ettim. Neyse, Robert’in sosyetedeki davranışlarından birçok insana açılıyoruz, özellikle Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sosyetedeki insanların değişimleri için önemli etkenler olarak ortaya çıkıyor. Gerçi bir yerde anlatıcı için insanların söylediklerinin değil, söyleyiş biçimlerinin önemli olduğunu görüyoruz ama bu mesele önemli; Dreyfus meselesinden sonra insanların onca çalkantı yaratmış bir olayı hemen unutup bir yenisine sarılmalarının yarattığı tepkiyi görmek oldukça ilginç, anlatıcı için bütün bunların kaydı tutulmalı, zira gerçeklik algısını son derece bozan bir şey bu hızlı değişimler. Üstelik, örneğin bir konu hakkında konuşan anlatıcının söylediklerini umursamayanlar, bahsedilen şeyleri anımsamayanlar, gerçekten anımsamayanlar ortaya çıktıkça neden zamana daha sıkı sarıldığını, belki de her şeyi yazıya dökmek istemesinin temel nedenini anlayabiliyoruz. Kişisel tarihimizde yeri olan şeyler bir başkasınca hatırlanmayabiliyor, inkar edilebiliyor, o bir başkasının olayların paydaşı olmasına rağmen. Bu durumda, eh, yaşananları bir yere çiviler gibi yazma dürtüsünü anlamak kolaylaşıyor. Anlatıcı biraz daha şanslı, zira Goncourt’un -hangisi, bilmiyorum- yazdığı bir günlükte anlatıcının bulunduğu davetleri düzenleyenlerin daha eski bir zamandaki davetleri başka bir gerçeklik algısıyla aktarılıyor, anlatıcı kendi anlatısıyla Goncourt’unkini kıyaslayarak bulunduğu yeri ve bakış açısını daha iyi kestirebiliyor. Günlükten bir parçayı uyumadan önce okuyor anlatıcı, okuduğu bölümü olduğu gibi alıntılıyor, böylece Guermantes tayfasının geçmişteki vaziyetlerini de görebiliyoruz. Ayrıca anlatıcıya, “Hade len!” deme şansını da yakalıyoruz: “Goncourt görmeyi de, dinlemeyi de biliyordu; ben bilmiyordum.” (s. 2806) Goncourt’un bir şekilde gördüğünü anlatıcı başka bir şekilde görüyor, örneğin kendi yazdıklarından başka Goncourt’unkileri de gördüğü zaman, anlattığı kişilerin “gerçek” kişiler olduklarını anlıyor, bir idrak ânı. Edebi yetenekten yoksun olduğunu defalarca söylüyor anlatıcı, acaba edebi bir eser ortaya koymayı amaçlamadığı için mi? Yaptığı şeyi sanat veya edebiyat için yapmaktan çok kendisi için yaptığına dair bir inancım var. Kendisi için derken, Zaman’ın içinde kendini bir yere sabitlemek için. Buraya geleceğim gerçi, Zaman meselesi uzun.
Dreyfus taraftarlığı, büyük savaşlarda tutulan saflar, çelişkiler, çatışmalar yine genişçe bir yer kaplıyor ama özellikle Robert’in savaş stratejileriyle ilgili fikirleri ve M. de Charlus’nün kan bağından ötürü, soylulukla ilgili meseleleri yüzünden içten içe Alman taraftarı olması meselesi oldukça ilginç. İş yine dönüp dolaşıp sosyetenin ikiyüzlülüğüne, kaypaklığına geliyor sonuçta, Dreyfus meselesinde taraf tutanların siyasi çıkar elde etmek için uğraştıkları, savaşlar çıktığı zaman anlaşılıyor, zira facianın boyutu büyüdüğü zaman eski davaların tarafları ortadan kalkıyor, eski düşmanlar başka bir amaç için bir araya gelip her şeyi unutabiliyorlar. Yıllar sonra bir davete katılan anlatıcı, geçmişte düşman olarak gördüğü bir gencin bir şey olmamış gibi yanına gelip sohbet etmesini garipsemiyor bu yüzden, zamanla birlikte değişen düşüncelerin bir temiz analizini yapıyor ve Morel’le M. de Charlus arasındaki bozukluğun neredeyse düzeldiğini de söylüyor ama gerçekleşmiyordu bu galiba, iki taraf da birbirinden çekiniyor ve yapılan yamuklar yapıldığıyla kalıyor. Gıcık arkadaş Bloch bile artık saygı duyulan, Yahudiliği önemini kaybeden bir adam olarak çıkıyor karşımıza, gençliğindeki bencilliği ve sivri dilliliği törpülenmiş, yeni bir adam olarak beliriyor ortamlarda Bloch. Önceleri kendisini umursamayan insanlar onun yanına geliyorlar, yeni zamanlar yeni ilişkileri doğuruyor. Her şeyin akışkan olduğunu bu son ciltteki biçimle belliyorum, insanlar buradaki şekilde hatırlamıyor. “Ben sizi yeni baştan yaratmak zorunda mıyım kardeşim?” diyesim geliyor bazen, çok önemli şeyler hatırlanmıyor, deliresi geliyor insanın. Seksen tane detay veriyorum, yine hatırlamıyorlar.
Zaman’ı yakalamanın doğasıyla bitiriyorum. Gerçek cennetlerin kayıp cennetler olduğunu söylüyor anlatıcı. Unutulanları bir araya getirmeye çalışan şairlerin cennete kavuşma hevesleri olmasaydı arayışın saadetini böylesi bilemeyecektik belki, geçmiş her yönüyle imgelere siniyor ve dilde yoğunlaşıyor, böylece kendi arayışımıza çıkabiliyoruz ve başkalarının arayışını anlayabiliyoruz. Aradan parçalar seçeyim de alayım buraya, olayın anlamı ve önemi ortaya çıksın. Tabağa çarpan kaşıkla tekerleğe vuran çekicin sesi, Guermantes Konağı’nın avlusuyla San Marco Bazilikası’nın görüntüsünü canlandırabiliyor, seslerden görüntüler, görüntülerden insanlar, zamanlar, her şey hatırlanabiliyor, bütün duyular her an harekete geçmeye hazır. Aşkın benlikleri öldürüp dirilttiğinden bahsediliyor, bu benliklerin aranışı her bir aşkta farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Kayıp Zaman’ın ölü benliklerde aranabileceğini görüyoruz. Hazzın yaşandığı sırada değil, anıya dönüştüğü sırada anlaşılabileceği bir başka mesele. Sanat eserinin bu Kayıp Zaman’ı yakalamanın tek çaresi olduğu fikri yine bir mesele. Daha da özü şu: “Bizim tarafımızdan çizilmemiş işaretlerle, simgelerle yazılmış olan kitap, bize ait tek kitaptır.” (s. 2965) Müthiş. Kendimize bakmak istersek dıştan içe doğru ilerleyen dünyaya bakmak zorundayız.
Son. Büyük bir şey karşısında duyulan huşu. Hayranlık. Proust.


Proust serisini okuyabilmek iyi bir okuyucu için level atlamak gibi bir şey…


Bu kitapta Proust altı kitap boyunca tanıdığımız kahramanların yıllar sonraki hâllerinin , bulundukları konumun bir portresini çiziyor bize.


Yedi kitap.. zaman zaman zorlansam da Marcel Proust’un kelimeleri, cümleleri ve betimlemeleri beni mest etti. Özellikle ‘zaman’ kavramına bakışı kalbimin ince sızısı oldu diyebilirim. O


Tutamıyorum zamanı 🙂 Seri mükemmel.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*