Sen “Alo” Demeden Önce

Kategori: Edebiyat Yazar: Italo Calvino Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sen “Alo” Demeden Önce

  • çevirmen: Şemsa Gezgin
  • Yayın Tarihi: 13.03.2017
  • ISBN: 9789750813436
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 216
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 21 cm
Tanıtım Bülteni
Türkçede ilk kez yayımlanan Sen “Alo” Demeden Önce, Italo Calvino’nun ölümünden sonra derlenen, 1943-1984 yılları arasında yazdığı, kimi dergilerde yayımlanan, kimi hiç günışığına çıkmamış öykülerini içeriyor: Doğa ve insan, merhamet ve zulüm gibi konulara odaklanıyor.“Ahlaksal öykü zulüm dönemlerinde yazılır. İnsan düşüncelerine açık ve net bir biçim veremediği zaman kendisini öyküler aracılığıyla ifade eder. Bu küçük öyküler, faşizmin can çekiştiği dönemlerde, bir gencin yaşadığı bir dizi sosyal ve politik deneyimin yansımasıdır. /…/ Politika benim için çok önemli, yazının en önemli besin kaynağı. Yazında tutku ve içgüdü büyük bir rol oynasa da, çocukluğumdan beri içimde taşıdığım öfke ve nefretler nedeniyle, ilk olarak bugüne kadar yaptığım bu çocuksu ve acımasız anlatıma yöneldim: Askerlere ya da polislere karşı yüzlerce öykü yazmak geliyor içimden, aynı şekilde yüzlerce yengeç ve tavşan öyküsü de yazabilirim. Ama bu bir küçük burjuvanın içini dökmesi olarak düşünülebilir, üstelik sözünü ettiğim dar alandan dışarı çıkmamı sağlamaz. Elbette politik düşüncelerim böyle basit başkaldırmalarla sınırlı değil. Öyleyse ne olacak? İçimi kemiren şeyin ahlaksal bir zorunluluk olduğunu söylemek istiyorum, benim kuşağımın bir biçimde kendini göreceği bir şey, sorunlara göğüs gererken ve gündelik hayatı yaşarken nasıl davranmak gerektiğini gösterebilecek bir şey, politikayla da ilgili bir şey ve daha da önemlisi, Partimin bazı insanlarında ve geçirdiği bazı dönemlerde gördüğüm bir şey, onun sayesinde nihayet olgun kişilikleri, gerçek kadın figürlerini ortaya koyabileceğim bir şey. Ama, ne kadar uğraşsam da asla dile getirmeyi başaramadığım bir şey. Peki ne yapabilirim? Ben de bilmiyorum. Belki bu ahlaki disiplini önce kendi yaşamımda gerçekleştirmem gerekiyor, işte belki o zaman onu dile getirmem daha kolay olur. Belki de bu iki şeyi aynı anda gerçekleştirebilirim: Çoğu kez insanı yazmaya iten şey yaşanan tatminsizliklerdir ve kâğıt üzerinde ulaşılan anlatım yaşamın anahtarıdır.” diyen Calvino çağcıl kötülükleri gülünç, masalsı ya da ironiyi kullanarak anlatıyor.
Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Sen “Alo” Demeden ÖncePDF8.96 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceEPUB10.02 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceMOBİ7.91 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceODF8.44 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceDJVU10.55 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceRAR6.86 MB İndir
Sen “Alo” Demeden ÖnceZIP6.33 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

SatıcıKitap AdıBağlantı
BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Sunuş kısmında Calvino’nun kaygılarını görürüz. Faşizm can çekişmektedir, en azından aktif zorbalık ortadan kalkmak üzeredir, öyküler bu dönemlerde ortaya çıkmıştır ve ahlaksal öykünün zulüm dönemlerini yansıtması, o dönemlerin bilinmesiyle değer kazanır. Sonrasında öyküler simgesel anlamlarını taşımayı sürdürürler ama bağlamdan kopmuşlardır, değişim öykülerin canlılıklarını paslatır, en azından anlatılan açısından. Yazarın dönüştüğü de malum; Calvino daha çok çabalayıp daha iyisini başarabileceğini düşünür ama ahlaksal zorunluluk yakasını bırakmaz, yazmaya başladığı zamanlarda çağdaş anlatım biçimlerini kullanıp en iyi şekilde anlatmayı düşünürken gerçeklere dayalı nesnel anlatımla ilerlemeye karar verir. İtalyan Komünist Partisi’ndeki görevinde edindiği izlenimler dahil olmak üzere ahlaki disiplinini etkileyen ne varsa öykülerinde kullanmak zorundadır, ancak bu şekilde tatmin edici bir anlatıma kavuşabilir. “Çoğu kez insanı yazmaya iten şey yaşanan tatminsizliklerdir ve kâğıt üzerinde ulaşılan anlatım yaşamın anahtarıdır.” (s. 9) Sokaklar, işçiler, yoksullar vs. kozmokomikliğin dışında kendilerine has bir gerçeklik yaratırlar ve sanırım Calvino’yu tatmin etme noktasında daha başarılı olmuşlardır.
Kıssalar ve Hikâyeler bölümü 1943-1958 arasında yazılan öyküleri kapsıyor.
Teresa’ya Seslenen Adam: Bunu okulda, teneffüste okuduğumu çok iyi hatırlıyorum. Dönemin son sınavlarını yapacaktım, kişisel problemler yüzünden geleceğe dair hiçbir fikrim yoktu, kapana kısılmış gibi hissediyordum ve öykü bittikten sonra çok mutlu olmuştum, hatta öyküyü hemen Cemile’ye göndermiştim. Vay be.
Basit; kaldırımın kenarında bir adam Teresa’ya seslenir. Birkaç kişi yanaşır, onlar da bağırmaya başlarlar. Birbirlerine akıl verirler, daha yüksek sesle bağırırlar. Sokaktaki kalabalık Teresa’nın cama çıkmasını bekler, durmadan bağırır. Uyumsuz sesler bağıranları rahatsız eder, düzen kurmaya çalışırlar.
“Teresaaa!”
Orada Teresa diye biri yoktur, ilk bağıran adam şehrin öbür ucunda yaşadığını söyler, Teresa diye birini tanımamaktadır. Son kez bağırırlar, kimse çıkmaz. Kalabalık yavaş yavaş dağılırken arkada kalan son kişi bağırmayı sürdürür, inat etmiştir.
Bu ne incelikli bir öykü!
Şimşek: Tedirgin ruhlar anlayacaktır.
Anlatıcının başına bir kez gelmiştir, kalabalığın içinde. Bir şeyler ters. Bir şeyler yolunda gitmiyor. Trafik lambaları, yollar, binalar, anıtlar, üniformalar… Hüseyin Peker’in dediği aslında; uygarlık boğucu bir şeydir. Adamımız yanındakilere hissettiklerini söyler, kimse saçma ya da yersiz bir şey göremediğini söyler. Oysa bir parıltıdır o an, farklı bir bilgeliğe kavuşmaktır. Her şeyin bambaşka olabileceği duygusunu, belki öngörüsünü fark etmektir. Fark ihtimalinin kaybedilişinin üzüntüsüdür. Topyekun bir yıkımın özlemiyle yaşayan insanları tanımadınız mı hiç? Anlatıcı öyle değil, aşırı yoruma kaymayayım ama bu hissin yeterince uzun sürmesi kıyameti dört gözle beklemeye yol açar.
Elindekiyle Yetinmesini Bilmek: Yasakların delirttiği halk ve etki-tepki üzerinedir. Tepeden inme hiçbir şey iyi değil, “halkın iyiliği” çok kaypak bir mevzu.
Vicdan: Luigi, Alberto’yu öldürmek için askere yazılıyor. Alberto kim? Düşman. Bu kadar, Luigi Alberto’yu bulana kadar önüne kim çıkarsa öldürüyor, teslim olan Alberto’yu da. İnsan görmek istemez, görmez.
Dayanışma: Kimliksizleşme üzerinedir. Anlatıcı polis, hırsız ve duyarlı halkın bir ferdi sanılır, oradan oraya koşturup durur. Kimin kim olduğu birbirine girer falan. Kaypak insanoğlu.
Yüz Karası: Yozlaşma üzerinedir. Birey yozlaştırır, toplum yozlaştırır, devletler yozlaştırır ve sona kalan dürüst adam açlıktan ölür. Ne güzel.
Yolunu Şaşıran Alay: Emre itaat ve beyinsizliğe berat. Yolunu şaşıran bir ordunun çatılara çıkması, subayların kafa karışıklığı üzerine güzel bir çuvaldızlama.
Kütüphanede Bir General: Bu şey, geçenlerde bir kısa film çıkmıştı. Polisin kovaladığı gençler kitapların içinde kayboluyordu falan, Türk yapımı. Onu seven bunu da sever. Askerler yasaklı kitapları belirlemek üzere kütüphaneye girerler ve okudukça değişirler ama dünya aynı kalır, kendilerinin de aynı kalması lazımdır çünkü onlar askerdir, askerliğin mantığı bellidir ve dünyaya böylesi zıt bir mantık varlığını kütüphanede nasıl sürdürebilir?
Muhteşem öyküler var, anlattıklarımı fikir versin diye kısalardan seçtim ama geri kalanlar müthiş.
Öyküler ve Diyaloglar bölümü 1968-1984 arasında yazılan öykülerden oluşuyor.
Dünyanın Belleği: Zihin bir kütüphanedir, kütüphane kendini çoğaltır, zihin de çoğaltır ve doğurduğuna her şeyini aktarır, en büyük parçada en küçüğün izlerini bulmak mümkündür, tersi de mümkündür. Belleğin uzamda sürmesi ve diğerleriyle eş zamanlı olarak devinmesi üzerinedir. Anlatıcı istifa etmiştir, yerine atanacak olan Müller’i çağırtır ve hikâyesini anlatmaya başlar, anafora Müller, anlatıcının eşi ve pek çok karakter katılır, döngü tamamlandığında silahın doğrultulacağı daha baştan belliyse de bu döngüden okurun haberi olmaz. Sonlara doğru olur, olaylar adım adım çözülürken Müller’in anlatıcı tarafından doldurulan kişiliği bir yapı, anlam oluşturur ve nihayetinde çöker. Gerçeğin belleği öznel bellekten farklıysa, çoğaltılanlar birbirine eklemlenir ve gerçek düzeltilir.
Başkanların Boynunun Vurulması: İktidar, kaybedeceği çok şey olduğunda görevini iyi yapar mı? Devrim, güç ve toplum üzerine bir kurgu.
Neandertal Adamı: Bu arkadaşla bir müddet beraber yaşamışız, sonrasında her şeyi tükettiğimiz gibi bunu da tüketmişiz. Yetmemiş, bir de karşımıza alıp röportaj yapıyoruz ve birbirimize üstünlük kurmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu biz ondan daha iyi, yaşamaya daha değer olduğumuzu göstermeye çalışıyoruz.
Sen “Alo” Demeden Önce: Özlenen bir kadının bütün kadınlara hatta adım adım bütün dünyaya dönüşmesiyle ilgilidir. İyidir.
Calvino’yu da “tüketmek” istemiyorum, her yıl bir kitabını okuyacağım. Muazzam bir öykücü; insanın anlık durumlarını, düşüncelerini yakalayıp yeni bir dünya kurabiliyor. Diyelim ki ağaç, dere. Ağacın dallarının eğilip derenin üzerinde köprü oluşturduğunu düşünürseniz Calvino bu olaydan bir öykü çıkarabilir, başta anlattığım görüşlerinin süzgecinden geçirerek. Tavsiye, tavsiye, tavsiye…


Calvino’yu mutlaka okumalısınız.


yine calvinonun muhteşem bir öykü kitabıydı


calvino denilince orada bir dur ve al oku.


Calvino okumak belli bir birikimi gerektiriyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*