Olağan-içi  Gündelik Hayatın Envanteri

Kategori: Edebiyat Yazar: Georges Perec Yayınevi: Everest Yayınları

Olağan-içi Gündelik Hayatın Envanteri

    Tanıtım Bülteni
    Gazeteler gündeliğin dışında her şeyden bahsediyor. Gazeteler beni sıkıyor, bana hiçbir şey öğretmiyor, anlattıkları beni ilgilendirmiyor, ne beni sorguluyor ne de sorduğum sorulara ya da sormak istediklerime cevap veriyor...* * *Gerçekten olup bitenler, yaşadıklarımız, ötesi, bütün geri kalan nerede? Her gün olup biteni ve her gün yineleneni, basmakalıbı, gündeliği, besbelliyi, ortaklaşa olanı, sıradanı, olağan-içini, arka plandaki uğultuyu nasıl açıklayacağız, onu nasıl sorgulayacak, nasıl tarif edeceğiz?olağan-içi, söz konusu anlaşılması güç dünyayı deşifre etmek amacıyla, naif bir envanter denemesiyle bir araya toplanmış yazılardan oluşuyor. Perec, yaşamın farklı safhalarında her gün iç içe yaşadıklarımızın dökümünü yapıyor. Hemen yakınımızda var olup da üzerinde hiç düşünmediklerimizi, aklımıza getirmediklerimizi tarif ederek bizi şaşırtıyor-, onları bir sosyologun, hatta bir antropologun, bakış açısından ele alarak bozuyor, bölüyor, parçalarına ayırıyor.
    SatıcıKitap AdıBağlantı
    TrendyolOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    KitapyurduOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    D&ROlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    IdefixOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    BKM KitapOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    HepsiburadaOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    GittigidiyorOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    N11Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    Amazon TürkiyeOlağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriSatın Al
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriPDF6.23 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriEPUB6.96 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriMOBİ5.49 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriODF5.86 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriDJVU7.32 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriRAR4.76 MB İndir
    Olağan-içi Gündelik Hayatın EnvanteriZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (3 Yorum)


    Dizi editörü Serdar Giritli’nin giriş yazısı iyi olmuş. Perec üslupçu değil, belli şemalarla -yeterince okuduğumuz yazarlarda alışkın olduğumuz en belirli şey, belki- kurduğu bir anlatı yok, o her şeyin her şey tarafından anlatıcısı. Mesela bir pencereyi ele alalım. Perec bir pencere gibi düşünebilir. Kendisinin kütüphaneciliği var, bir kütüphanedeki arşivleme sistemi gibi düşünebilir, arşivlenmeye gelmeyecek kitaplar gibi düşünebilir. Perec’in görüşünü düşünüyorum, sokakta. Keskin nesneler. Yanından geçip giden araçların plakalarını bir dakikalığına aklında tutabilir, o sırada uçan bir karganın gagasından düşen cevize doğru atılan bir diğer kargayı görüp köşesinden fırlayarak saldırıya geçen kara kediyi izleyebilir, aynı zamanda kirpiğine düşen yağmur damlasının tarihini çıkartarak on su dönüşümü öncesine giderek farklı coğrafyalarda gezinebilir, bir saniye içinde. Böyle bir deli berraklığı mı diyeyim, sonsuz farkındalık mı diyeyim, bilemedim, Perec’te ondan var. Dolayısıyla üslupçu olması doğasına aykırı bir şey. Giritli, Perec’ten alıntılamış: “Yazma arzusu, kendi ayak izlerinin üzerine hiçbir zaman geri dönmeme düşüncesiyle ilişkilenir.” (s. v) Kendi ayak izlerinin üzerine hiçbir zaman dönmemek, her şeyin parlaklığını gören biri için kolay. Perec, anlaşılması zor dünyayı biraz olsun anlaşılabilir kılmak için gördüklerini metinleştiriyor. İddia edildiği gibi bir yazı üretme makinesi değil, son derece insancıl bir abimiz.
    Perec kendi algısının mikro tarihçisi olarak görülebilir. Bu kitaptaki metinlerinde aslında görülmeyen, belki önemsenmeyen ayrıntıların yaşamın büyük bir bölümünü oluşturduğunu gösteriyor. Her gün yinelenenler, her gün yerinde bulduğumuz sokaklar, dükkanlar, eşyalar, insanlar rutinin içinde kaybolup gidiyor, oysa bir parçamız onlardan oluşuyor. “Trenler ancak raylarından çıktıklarında var oluyor; uçaklar yalnız kaçırıldıklarında değer kazanıyor; arabaların tek kaderi çınar ağaçlarına çarpmalarıdır: yılda elli iki hafta sonu, elli iki bilanço: bunca ölü ve eğer rakamlar artmaya devam ederse, ne âlâ haber!” (s. 1) Facialarla var olduklarını bildiklerimiz, medyanın varlıklarından haberdar ettikleri, hepsinin bir dökümü yapılmalı ve dünya sadece bunlardan ibaret olmamalı, bunların arkasındaki sebepleri de bilmeliyiz. Perec, grizu patlamasından çok madenlerdeki insan emeğine dikkat çekiyor, asıl rezalet/hayat bu noktada. “Arka plandaki uğultu” diyor Perec, bileşenlerini belirleyip sorgulamamız, çözümlememiz ve sonuçta kendimizi konumlandırmamız, hatta bulmamız gerekiyor. Mekânımız, bedenimiz, hayatımız hayatın kendisiyle ölçülüp biçilir, kimliğimizi böyle oluştururuz. Yoksa sürekli bir uğultuyla, bilmeden, bilmeyi akla bile getiremeden yaşarız.
    Perec’in metinleri için bir formül de var, formül değil de bakışını anlatan bir bölüm. Yaşam Kullanma Kılavuzu’ndan Kayboluş’una pek çok yerde karşımıza çıkan şeyler.
    “Sokağınızı tarif edin. Bir başka sokağı tarif edin. Karşılaştırın.
    Cebinizdekilerin, çantanızdakilerin dökümünü yapın. İçinden çıkardığınız her bir nesnenin kökeni, kullanılışı ve geleceği hakkında kendinize sorular sorun.
    Kahve kaşıklarınızı soruşturun.
    Duvar kâğıdınızın altında ne var?
    Bir telefon numarasını çevirmek için kaç el hareketi gerekir? Neden?” (s. 3)
    Neden gerçekten; hiç merak edip hayalini kurmadığımız, bir olguya dönüşmedikçe varlığından haberdar olmadığımız için mi?
    Vilin Sokağı: Paris semti tüketildi, sokağı tüketeceğiz bu kez. Sokak boyunca sıralanmış dükkanlar, saat öğleden sonra dört. Saatin dükkanlar üzerinde biçimleyici bir etkisinin olmasını boşa bekledim, her şey olduğu gibi. Perec sayıp döker; binalar, kaldırımlar, isimler, numaralar, kasaplar, manavlar, bakkallar, kırtasiyeciler, kasaplar… Duvarların yerine binalar. Hepsinin dökümü. Tabelalarda uyarılar, isimler, duvar yazıları. Az insan. Boş arazide çubuktan kılıçlarla düello yapan iki çocuk. Araplar ve Yahudiler arasındaki olaylar, metruk evler, kan damlaları. Yıllar geçtikçe değişen meskenler, anlatıcının şaşkınlık sözcükleri. Burukluk: “36’dan bir kadın çıkıyor: orada 36 senedir yaşıyor, sadece üç ay için gelmişti.” (s. 12)
    Samimi Yanlarıyla İki Yüz Kırk Üç Kartpostal: Calvino’ya ithaf edilmiş. İki yüz kırk üç kısa yazıdan ibarettir, işbu öykü. Çeşitli tatil beldelerinden gönderilen kartlar, yenen onca yemek, edinilen dostlar, bronzlaşma, bir sürü iş. Özlenen, aranan, düşünülen kişiler. Belki bir tanedir.
    Sonraki iki öykü kurmacaya ilişen mekânlarla ilgili.
    Çepeçevre Beaubourg: Sokağın köşesinden çıkıp gelen akrobatlar renklerini akıttılar. Sirk topluluğu mekânı daha farklı görmemize yol açtı, iyi oldu. Çevre, Paris’in en eski mahallelerinden biri ve geçmişten de bir tortu taşıyor, sokakların hikâyelerini sıralamak uygun olurdu ama yetmezdi, geleneksel tarzda bir yapılaşmanın kuşattığı semtin az ilerisinde modern bir dünya var, oradan geçen bir gezgin hızla değişen dünyada kaybolduğunu kolaylıkla hisseder.
    Londra’da Gezintiler: Mekânları taşıyan sözcüklerin, dillerin bir karşılaştırılması denebilir. Anlatıcı, defalarca Londra’ya gitmiştir ve uçağın kalktıktan kısa bir süre sonra inişe geçmesiyle görülen bloklar halindeki yerleşim yerlerini görünce sözcüklerin taşıdığı anlamları düşünür, sokak, cadde, mahalle gibi anlamlar taşıyan sözcükleri karşılaştırır. Fransızca, mekân isimleri olarak daha fakirdir, İngilizce daha zengin.
    Stendhal, Londra’nın sokaklarda gezinmek için en uygun şehir olduğunu söyler, şehirlerin şehridir Londra. Anlatıcı, şehrin tamamının gezilmesi için birkaç günün yetmeyeceğini söyler, metro bile başlı başına bir keşif alanıdır. Şehrin kendini doğuran gizemleri gezginleri bağlar. Londra bir örümcek ağıdır.
    Kalan üç öyküden ikisini kısaca anlatayım. Birinde anlatıcının bir sene boyunca yiyip içtiği her şey var. Diğeri, anlatıcının masasının üzerindeki nesnelerden ibaret. Her şey sayılıp döküldükten sonra bahsedilmemiş tek bir nesne kalır, yazılı bir kağıt. Kağıtta okunan metin yer almaktadır ve metin kendini tekrarlar, ikinci defa. Küçük farklarla; yanan sigaranın külü biraz daha birikmiştir, sözcük sayısı artmıştır, yazım esnasında gerçekleşen her şey yazma eyleminden sonra bütün farklarıyla oradadır.


    beklentimi hiç karşılamadı önsözü ile kitabın içeriği çok başkaydı


    yazar; günlük hayatın envanterini değil, yediklerinin, içtiklerinin envanterini tutmuş.bu kitabı, kim niye türkçeye çevirmiş anlam veremedim. kitabın mottosu şu olabilirdi:
    “of! bu ne keyif, iyi öpücükler..”

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *