Mutlu Bir Çocuk

Kategori: Edebiyat Yazar: Bjornstjerne Bjornson Yayınevi: Kuzey ışığı Yayınları

Mutlu Bir Çocuk

    Tanıtım Bülteni
    Sana daha önce neden çok mutlu olduğumu söyleyeyim. Daha önce kimseye âşık olmadım. Âşık olduğumuz anda mutluluk biter.” İskandinav edebiyatına adını altın harflerle yazdırmış olan, Nobel ödüllü yazar Bjornstjerne Bjornson’un dilimize ilk kez çevrilen bu naif eserinde; özenle çizilmiş karakterler ve harikulade sadelik kendisini an be an hissettiriyor; yazarın derin psikolojik içgörüsü ise eserin masalsı ve akıcı diliyle birleştiğinde okurlarını hem şaşırtıyor hem de büyülüyor.
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Mutlu Bir ÇocukPDF6.23 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukEPUB6.96 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukMOBİ5.49 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukODF5.86 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukDJVU7.32 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukRAR4.76 MB İndir
    Mutlu Bir ÇocukZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    Kuzey Işığı Yayınları basmış. Yeni bir girişim. Umarım kuzeyin rüzgarlarını estirirler burada. Bastıkları kitaplara baktım, kuzeyden Hjalmar Söderberg var bir de, başkaca da çocuk kitapları basmışlar, birkaç kitap daha var ama kuzey yok. Kuzey niye yok? Lütfen kuzey Kuzey Işığı Yayınları, daha çok kuzey. Mesela Bjornson ne yazdıysa. Mesela Fosse, ne bileyim, Allah ne verdiyse kuzeyden, alın getirin. Teşekkürler. Bjornson iyi olmuş, şöyle bir tarayınca 1943’te Ahmet Hilmi Kitabevi’nin bastığı İflas dışında başka bir şeyi basılmamış gibi gözüküyor. Yazar 1903’te Nobel almış, 1910’da Paris’te hayata veda etmiş. Kaleme aldığı birçok metin var ama şimdilik bu ikisiyle yetinmek zorundayız, yakın zamanda Norveççe öğrenmek gibi bir niyetimiz yoksa.
    Pastoral bilgelikle dolu bir metin. Norveç’in dağlarında, tepelerinde geçen ve mutlu bir çocuğun merkeze konduğu güzel bir anlatı. Çocuğun neden mutlu olup olmadığını bilmiyoruz, muhtemelen Norveçlilikten aldığı tadı başka hiçbir şeyden almadığı içindir. 19. yüzyılın soğuk ve yalnız ormanlarında, çiftliklerinde geçen olaylara baktığımızda insanların gayet doğal olduklarını, modern dertlerden mustarip olmadıklarını görüyoruz. Danslar düzenleniyor mesela, gençler danslarda tanışıp eğleniyorlar. Orta yaşlılar tarlaydı, bahçeydi derken günün sonunda mutluluk çubuklarını tüttürüyorlar. Yaşlılar arıza çıkarabiliyorlar ama kendilerince sebepleri var, Norveç’in serserileri pek olduğu için insanlar çok üzülüyorlar ve ya Black Metalci oluyorlar ya da intihar ediyorlar. Neyse ki bahsi geçecek olan yaşlımız gibiler doğru yolu buluyorlar, düşünüp taşındıkları zaman başka bir insanın yaşamını yönlendiremeyeceklerini anlıyorlar, hatta kendi yaşamlarını yanlış yönlendirdiklerini de anlıyorlar, böylece kendi yaşamlarını yanlış yönlendiriyorlarsa başkasının yaşamları konusunda ne gibi hatalar yaptıklarını da anlıyorlar. Anlayışın anlatısı bu; son derece basit, biraz didaktik, biraz kül ve biraz da duman. Çeviri ve düzelti konusunda bir iki şey söyleyip mevzuya gireceğim, yer yer rahatsız olduğum şeyler var. Çeviri biraz kirli. Gibi geldi bana; bazı sözcük tercihleri diyalogları son derece yerelleştirmiş. Sonra, özel isimlere gelen eklerin ayrımında sıkıntı var, göz kanatıyor. Bağlaç olan da / de mesela, kesme işaretiyle ayrılmış isimden.
    Evet, mutlu çocuk. İsminin Eyvind olduğu ve doğarken ağladığı bilgileriyle başlıyoruz. Zaten akan bir anlatının içinden çekilip çıkarılan bir parçaymış gibi bir giriş, hoş. Yaşamın belli bir alanına, belli bir odaktan bakacağız ki Bjørnson klasik bir anlatı örgüsüyle yazıyor, çağının edebi anlayışına uyuyor. Oyundur, teknik takladır, böyle şeyler beklememek lazım. Neyse, bu güzel erkek çocuğu bir gün keçisiyle birlikte dolanırken bir kız çocuğuna rastlıyor, kızın adı Marit. Çocuğu bir kekle kandırıp keçinin sahibi oluyor ve oracıkta keçiye şarkı söylemeye başlıyor. Çok sayıda şarkı çıkıyor karşımıza, bu şarkıların çevirileri de bir tık daha iyi olabilirmiş gibi geldi bana ama çok muğlak bir alan benim için, belki boşa sallıyorumdur, bilemiyorum. İşte, çocuk keçiyi yitiriyor ve korkunç bir acı duyuyor içinde, bir daha Tanrı’nın yanında bile mutlu olamayacağını düşünüyor ve kendi kendine karar alıyor; bir daha asla yanlış bir şey yapmayacak. Erkenden olgunlaşıyor Eyvind, acıyı tattığı an dünyası bambaşka bir biçime kavuşuyor. Sonrasında okul başlıyor, Eyvind bakıyor ki Marit’le aynı sınıfta. Süper. Tabii okulla birlikte müdür de giriyor anlatıya, hatta müdürün kardeşiyle olan münasebetinin hikâyesi için ayrı bir bölüm yazıldığını görüyoruz. Hiç yoktan edilen bir kavga, yıllar sonra kardeşin ölümüyle sonlanan bir ayrılık, kısaca bu. Müdürün hikâyesinden anladığımız kadarıyla kırdığımız ve üzdüğümüz insanlarla çok geç olmadan görüşmeliyiz ve ne çarpıklık varsa düzeltmeye çalışmalıyız, zira o yükle yaşanmaz. Yaşanır, akla geldikçe dünya buruşur, kapladığımız boşluğu duyumsarız ve yaşamımıza sığamadığımızı hissederiz. Bu iyi bir şey değil. Evet, daha en başta müdürün geçmişini öğrendikten sonra beyefendinin anlatının bir yerinde çok önemli bir rol oynayacağını öngörebiliyoruz, zira son derece öngörülebilir bir anlatı bu.
    Danslar ve danslar. Marit’le dans etmek isteyen Eyvind’i elinin tersiyle iten John Hatlen’in Marit’le evlenmek gibi bir niyeti var, Marit’in dedesi de bu evliliğin gerçekleşmesini istiyor ama Eyvind ve Marit arasında şimşekler çakmış durumda. Dedenin sıkıntısı, Eyvind’in pek de zengin bir aileden gelmemesi ve damadını andırması. Damadı parasını yemiş, kızının hayatını mahvetmiş ve Marit’i dedeye bırakıp arazi olmuş sanırım. Dededeki çiftlik bölgenin en büyük çiftliği, hal vakit yerinde, o zaman neden serseri olma potansiyeli taşıyan birine torununu versin? Evet, kötü adam dede ama hep kötü olarak kalmayacak, okul müdürünün de yardımıyla aklı başına gelecek, özellikle Eyvind üniversitede iki yıl boyunca tarımla alakalı hemen her şeyi öğrenip geri döndüğü ve kendi çiftlikleriyle civardaki çiftlikleri coşturduğu zaman. Dedenin çiftliği büyük ama modern yöntemler kullanılmadığı için verimi düşük. Yaşlı adam Eyvind’in yaptıklarını görünce yumuşuyor, çiftliğiyle torununu Eyvind’e emanet ediyor ama önce çiftliğini emanet ediyor, para daha mühim kendisi için. Hastalıklı korumacılık duygusunun nasıl ketlendiğini bilmiyoruz, kararın değiştiği zamanı da bilmiyoruz.
    Mektuplar. Eyvind iki yıl boyunca uzaklarda okurken müdürle, Marit’le ve ailesiyle mektuplaşıyor. Bu mektuplaşma bölümlerinde mektuplar direkt alınmış, yazıldıkları gibi okuyoruz ve yine bir sıkıntıyla karşılaşıyoruz; metne karşı yabancılık doğuran bir, ne bu, soğukluk duyuyoruz. Marit’le Eyvind mektuplaşmaları sırasında kavga ediyorlar ama kavganın sebebini tam olarak bilemiyoruz, çünkü sözlerin ardında karakterlerin hissettikleriyle ilgili pek bir şey bilmiyoruz. Sonuçta uzunca bir süre konuşmuyorlar hatta birbirlerinden vazgeçme noktasına geliyorlar ama öyle böyle toparlıyorlar yine. Açıkçası bu açıdan biraz kusurlu bir metin ama çeviriden kaynaklanıyor da olabilir, bilemiyorum.Çocuk iyice mutlu oluyor ve anlatı sonlanıyor. Bu. Çatışmaların dengesi tam tutmamış, aksaklık var ama yine de iyidir, bittabi okunabilir.


    çok akıcı ve enfes bir kitap. keşke yazarın diğer kitapları da yayınlansa


    Ne zaman bittiğini bile anlayamadım, tavsiye ederim.


    Nobel ödüllü yazarın yıllar sonra dilimize çevrilmiş bir eseri, Yazarı tanımak adına güzel bir başlangıç olabilir.


    Türk filmlerinde baba rolündekilerin kızlarını fakir erkeklere vermek istememesi benzeri bir durum farklı bir versiyonu ile norveç edebiyatı ile anlatılmış.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *