Mezbaha 5

Kategori: Edebiyat Yazar: Kurt Vonnegut Yayınevi: Aprıl Yayıncılık

Mezbaha 5

    Tanıtım Bülteni
    Kurt Vonnegut, Batman’deki Joker’in iyi kalpli ikizi gibi.Beyne şerbet dökerken, kalbe kezzap saçıyor!Tüm zamanların en büyük savaş karşıtı romanlarındanMezbaha 5'te, Dresden bombardımanı merkezinde bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.Billy Pilgrim beceriksiz bir zaman gezgini; nereye gideceğini kontrol edemiyor ve seyahatleri eğlenceli falan geçmiyor.Hayatının hangi kısmında kendini oynayacağını önceden bilemediğinden, sürekli sahne korkusu çektiğini söylüyor.Billy Pilgrim bir savaş esiri. Güzel ve yaşanabilir bir kentin mahvına tanık oldu. Tanıdığı biri, başkasına ait bir demliği aldığı için vuruldu Dresden'de. Bir diğeri, şahsi düşmanlarını savaştan sonra kiralık katillere öldürteceği tehdidini sahiden savurdu.Unutmayın: Hepsi yaşandı bunların. Aşağı yukarı.En azından savaş kısımları gerçek.İnsanlığın merkezine yapılan bu zaman yolculuğu, hayatın anlamını arayan fakat bulmaya korkan herkes için benzersiz bir rehber. 
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Mezbaha 5PDF6.23 MB İndir
    Mezbaha 5EPUB6.96 MB İndir
    Mezbaha 5MOBİ5.49 MB İndir
    Mezbaha 5ODF5.86 MB İndir
    Mezbaha 5DJVU7.32 MB İndir
    Mezbaha 5RAR4.76 MB İndir
    Mezbaha 5ZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    Zamanın nadir kitaplarından. April güzel bir çeviriyle bastı, büyük bir amme hizmeti yapıldı, çok teşekkür.
    Vonnegut’ın adını hatırlayamadığım bir kitabında, galiba anı kitabıydı, Böll ve Vonnegut otobüste sohbet ederlerken o an donduruluyor. Almanya gezisi, savaşın tozu dumanında hayal gibi geçen günleri tekrar yaşanıyor, bu kez tamamen bilinçli bir şekilde. Fotoğrafta ikisi de gülüyor. Acılarını canlandırıp bu kez onlardan kurtulacakları ümidiyle gülüyorlar diye düşünmek istiyor insan, öyle değil. Askerlikten yırtmak için kendi bacağına sıkanların barut yanığından yakayı ele vermemek için namluyla bacak arasına somun ekmek koymaları üzerine bir muhabbet. Savaşın saçmalıklarından, travmalarından sadece biri. Askerlikte dahi milyon tane saçmalığı mantığa bürümeye çalışan zavallı beynimize büyük bir yük; bombalar, kan, kopuk uzuvlar, ölüler. Koca bir neslin akıl hastalıklarının türemesi için çok uygun bir konak olduğunu düşünmemek mümkün değil.

    Vonnegut, olayların gerçekten yaşandığını -Tralfamador adlı hayali gezegende geçen bölümler için de aynı açıklamanın geçerli olabileceğini düşünüyorum- söylüyor, en azından çoğunun. İsimler değiştirilmiş olsa da napalm vasıtasıyla yüz bin küsur insanın öldürüldüğü Dresden değiştirilemiyor, değiştirilme ihtimaline karşı sesini çıkaracak herkes kemiklerine dek yanmış olsa da. Anlatı, savaşın anlamsızlığını Dresden’in kavrulmuş yüzeyinin çok altında, rehin alınan müttefik ülkelerin askerleriyle birlikte noktalamıyor belki ama koca bir ünlemle, ünlemelerin en kocasıyla, sonsuz kin ve öfkeyle birlikte ele alıyor. İnsanlık suçuna karşı insanlık suçu: Almanya’nın ipi çekilmiş durumda, tam gaz gelen Ruslara karşı bir gözdağı verilecek. O zaman yangın bombaları iş görecektir, zira bombalar üretilmiştir ve Tanrı israfı sevmez, üretilen şey kullanılmalıdır. Şehir İngiltere ve ABD tarafından bombalanır, çıkan yangın oksijeni öyle bir sömürür ki şehrin öbür ucunda korkuyla sokaklara, açık havaya çıkan insanlar oksijensizlikten boğularak ölür.
    Bombalanma esnasında saklanan askerlerin arasına gizlenmiş bir de Vonnegut görürüz, kendisi hikâyenin esas adamı Billy Pilgrim’le birlikte oradan oraya sürüklenir ve üstünden kanlar damlayan etlerin çengellere asıldığı mezbahada, bombaların devlerin ayak sesleri olarak oradan oraya gezindiği toprağın altında aklını kaçırmamaya çalışır. Savaş biter, Vonnegut memleketine döner ve Dresden hakkında bir kitap yazmaya çalışır. Metni kolayca tamamlayabileceğini düşünür ama süreç yıllara yayılır, yazmak hala zordur. Sanıyorum ki Vonnegut kitabı tamamladığı zaman bile bir şeylerin eksik olduğunu düşünmüştür, o günleri/yaşamı çepeçevre kuşatacak bir anlatının hiçbir zaman yazılamayacağını düşünmüştür. Lukács hesabı. Sonuçta ortaya çıkan malzeme bu. Olabileceklerin en iyisi. Malzeme toparlanırken yaşam devam etti, Vonnegut da. Evlendi, çocukları oldu. “Artık hepsi büyüdü ve ben, hatıraları ve Pall Mall sigaralarıyla baş başa bir moruğum. Adım, Yan Yansın. Memleketim Wiconsin. Çalışırım kerestecide.” (s. 18) So it goes, falan filan.

    “Eheu, fugaces labuntur anni.” Horatius demiş, Vonnegut almış. “Heyhat, akıp gitti yıllar.”

    “Kitap çok kısa ve karışık ve dağınık, Sam. Bir katliama dair aklı başında laf etmek mümkün değil çünkü.” (s. 27)

    Billy Pilgrim, savaş neslinin çoğu gibi 1920’lerde doğdu, optometri okulu mezunu. Savaşa gitmeden önce alık, kendi dünyasında yaşayan uzun bir adamdı. Bu terelelliliği savaşta başına iş açtı, gerçi hayatını kurtarmış da olabilir. Bilemeyiz. Savaştan sağ döndü ve muhtemelen bir beyin hasarı sonucu zaman mefhumu bir garipleşti, kişisel tarihi içinde oradan oraya savruldu ve bütün olayları birbirine bağladı. Aralarında yıllar olan mevzular, kişiler bir araya geldi ve seyyahımızın aklını ele geçirdi. Savaş sonrasında uzaylılar tarafından kaçırıldığını anlattı. Tralfamadorlular pek hoş yaşam formları değildi ve Pilgrim’le birlikte bir film yıldızını yaşam simülasyonuna oturttular. İnceleniyorlardı, BBG evi gibi düşünün. Tralar oldukça deterministti, Vonnegut’ın bir başka tezahürü. Savaşların daima olacağını ve engellenemeyeceğini, bunun her şey için geçerli olduğunu söylediler. Pek mühim bir olay değildi savaş. Varlıkla birlikte paket halinde geliyordu. “Falan filan” lafı onlara aittir, ölülerin arkasından söylenir.

    Beri yandan adamımız, savaşta birliğini yitirir ve diğer dört kaçıkla birlikte kurtulmaya çalışır ama Almanlar tarafından ele geçirilirler. İkisi vurulur, üçü kalır. İngilizlerin yaşadığı bir kampa getirilirler, İngilizler bu adamları hiç sevmez ve onları yalıtırlar. Sonrası Vonnegut mizahı, bolca saçmalık, biraz kül, biraz duman.

    Kitapta elbette bir adet Kilgore Trout vardır, bir adet Eliot Rosewater’la birlikte. Bu ikisinin tanıştığı parti Pilgrim’le alakalıdır. Vonnegut evreninde saçmalıkların kaynağı birdir, birbirlerini bulurlar.

    Muhteşem. Bu kitabın hatırına savaşlar durabilirdi, dünya nüfusunun daha büyük bir bölümü kitap okusaydı.


    MÜKEMMEL. Büyük harflerle yazılmayı haketti.


    İkinci Dünya Savaşı anılarından izler taşıyan bu roman, zamanda yolculuk problemi olan, bir türlü “şimdi”de kalamayan Billy Pilgrim’ın hikayesidir. Zamanda ileri, geri dolaşıp duran kahraman sonunda kötü şeyler yerine iyi şeylere yoğunlaşması gerektiğini anlar.


    Bilimle distopyayı birleştirilen kitap çok başarılı


    Yazarın yazım tarzı gerçekten mükemmel.Önce uzalılar tarafında kaçırıması sonra zaman içinde bir oraya bi buraya gezinmemiz farklı bir tat.Ayrıca dersden’i böyle yakında incelemek güzeldi.Biraz daha detay iyi olabilirdi fakat olay o değildi.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *