Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Kızıl Oda

Kategori: Edebiyat Yazar: Herbert George Wells Yayınevi: Ithaki Yayınları

Kızıl Oda

  • Yayın Tarihi: 21.12.2000
  • ISBN: 9789756902776
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 305
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 13.5 x 21 cm
Tanıtım Bülteni
Yıldızları silip süpüren, dağınık bir fırtına bulutu gibiydi. Bazen bir tanesi tekrar görünüyor, sonra yine kayboluyordu. Artık yaklaşan karanlığın korkusuyla delirmiş gibiydim ve kontrolümü yitirmiştim. Nefes nefese ve perişan bir halde bir mumdan diğerine koşuyor, yaklaşan acımasız şeye karşı çaresizce mücedele etmeye çalışıyordum.
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Kızıl Oda PDF 12.66 MB İndir
Kızıl Oda EPUB 14.15 MB İndir
Kızıl Oda MOBİ 11.17 MB İndir
Kızıl Oda ODF 11.91 MB İndir
Kızıl Oda DJVU 14.89 MB İndir
Kızıl Oda RAR 9.68 MB İndir
Kızıl Oda ZIP 8.94 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (2 Yorum)


Wells’i biliyoruz. Öykülerini bilmiyoruz. Ben bilmiyordum, görmüş oldum. Çok güzelmiş. Üç beş tanesine biraz daha yakından bakalım.
Mor Mantar Başı: Azıcık sünepe bir beyefendinin şans eseri birkaç mantar bulup yemesi, sonra kafayı yiyip karısına, sevmediği tanıdıklarına gider yapması. Komedi gibi, biraz da Stephen King’in kafayı yiyen garsonunun olduğu hikâyenin biraz daha özü, basiti. Süper.
Felaket: Çok zor durumda kalan adamın ani kurtuluşu, sürprizli. Bunu ele almamın sebebi şu:
“Bu olaydan okurların onun tamamen umutsuz olduğunu düşünmemeleri için söz edilmiştir.”
Ahmet Mithat Efendi tadında bir cümle, tabii onun kadar okuyucuyla yüz göz olma olayı yok. Arada bir iki tadımlık cümle var böyle. O zamanlar bunlar mevcutmuş demek ki.
Genel olarak bakınca öykülerin bazılarında muazzam bir olaya şahit olan bir tek kişinin olayı anlatması tekniği var. Dolayısıyla gerçeklikten emin olamıyoruz. Zaten o kaygı da güdülmediği için daha güzel. Ben mesela bir adam, “Cennete gittim, şöyle şöyleydi,” dese ve oraları süper anlatsa hemen inanırım. Çünkü neden inanmayayım. Yani. Winslow adlı eskici gibi bir adam var, bir öyküde kahraman kendisi fakat başka bir öyküde de adı geçiyor. Neden bu ayrıntıyı verdim, bilmiyorum. Böyle ortak kişili metinleri çok seviyorum, sanırım ondan.
Deniz Avcıları: Stephen King’in Raft’ını bildik mi? Orada bir raftta mahsur kalan gençler vardı. Burada da denizden gelen acayip hayvanlar var, onlarla mücadele. Bu da gayet güzel.
Kristal Yumurta: İşte en somut benzerliği kurabileceğim öykü bu. Clark Ashton Smith’in Ubbo-Sathla’sına gidelim. Paul Tregardis, eskici gibi bir yerde bir küre mi diyeyim bilemedim, yuvarlak bir şey bulur. Dumanlı süt rengi diye bir şey var mı bilmiyorum, onun renginde bu yuvarlak şey. Kürede bazı şekiller görür, bakar da bakar. Meğersem Zon Mezzamalech isimli bilinmeyen çağlardaki bir büyücünün hayatını yaşıyormuş kürede. Çok acayip şeyler görüyor tabii, ilk zamanlara kadar gidiyor ve Ubbo-Sathla’nın çamur deryası halindeki Dünya’da hükümranlığında buluyor kendini. Sonra ortadan kayboluyor.
Bu yumurta da şeklen aynı. Işık doğru açıda düştüğünde içinde başka dünyaların görüntüleri var. Meğer orası bir yermiş ama söylemeyeceğim, heh heh. Alın okuyun arkadaş. Bay Cave de bu yumurtaya bakıyor da bakıyor, bağımlısı oluyor derken öykü süper.
Bıçak Altında: En baba öykülerden biri de bu.
Pollock ve Porrohlu Adam: Bir lanet öyküsü, lanetten kaçmaya çalışan bir adam var. Thinner gibi. Amma lakin ki tam öyle değil; Robert E. Howard’ın Cehennem Güvercinleri öyküsünde yılan gönderme olayı vardır. Voodoo gibi işlere girip yamuk yaparsan ayvayı yersin, kıçından ısırıverir yılan. Nalları dikersin. O öykü ABD’de geçiyor, burasıysa Sierra Leone. Burada da yılan gönderme olayı var. Atalar Amerika taraflarına göçmeden buralardaki ritüellere güzel örnekler var. Bu öykü de güzel.
Örümcekler Vadisi: Yine Stephen King, Yağmur Mevsimi. Örümceklerden nefret ederim. Ürpertici.


her çeviri bir yorumdur, bir kez daha açıkça kendini gösteriyor. Duvardaki Kapı adlı öykü Dost yayınlarından da çıkmıştı. bazı farklar mevcut, (4.bölümden): “Aklım sorular ve bilmecelerle kaynıyor.” cümlesinde “bilmeceler” yerine “muammalar” tercih edilmiş Dost yayınlarının çevirisinde. bilmece cevabı olan bir soruyu çağrıştırırken muammalar daha çok cevapsız bir soruyu çağrıştırır. bir başka örnek: “Diyeceksiniz ki,” diye başlayan cümle. “He said that,” diye başlayan bir cümleyi “O dedi ki,” diye aktarmayız Türkçeye, yüklemi başa almayız. “…, dedi,” deriz. bir başkası, yine aynı öykünün 4.bölümünde, “Biz dünyamızı bildik ve genel şekliyle görürüz, tahta perde ve çukur olarak.” burada “olarak” ifadesini kullanmanın ne kadar gerekli olduğunu genel okura, özellikle de Wells hastalarına bırakıyorum. özetle şu söylenebilir, bir çeviri bir başkasından iyidir, aslı hepsinden. Wells’i eksiksiz okumak için ingilizce aslını tavsiye ederim. orta düzeye yakın bir ingilizceniz varsa Wells’in dili -kendimden biliyorum- ağır gelmeyecektir, emin olabilirsiniz. ingilizce bilmeyen okurlara tavsiyem, Wells’i bir de Duvardaki Kapı/Babil Kitaplığı/Dost yayınları’nından okumaları. Wells’in tatlı, duygudaş, sohbet eder uslubuna daha yaklaşmak için.Ayrıca Kitapyurdu’nda kitap tanıtımlarında, benim gözümden kaçmamışsa çevirmen adına yer verilmemiş. bunun es geçilemeyecek bir eksiklik olduğunu vurgulamak isterim. (Dayanamayacağım, son tavsiye: her ne kadar fantastik edebiyat türünde olmasa da Salinger’ın “Yükseltin Tavan Kirişi Ustaları”nı, “Dokuz Öykü”sünü, hele de “Franny ve Zooey”i hiç kaçırmayın.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*