Kiler  Bir Kaçış

Kategori: Edebiyat Yazar: Thomas Bernhard Yayınevi: Sel Yayıncılık

Kiler Bir Kaçış

    Tanıtım Bülteni
    Thomas Bernhard otobiyografik beşlemesinin ikinci kitabı Kiler – Bir Kaçış’ta, önünde uzanan yolu reddedişinin hikayesini anlatıyor bu kez. Kendisinden çok şey beklenen, geleceği parlak lise öğrencisinin yalnızca iki seçeneği vardır: ya tüm arzularına ve hayallerine aykırı bu küçük burjuva eğitim sistemine katlanmaya çalışıp en sonunda intihar edecek, ya da tüm beklentileri boşa çıkararak tam ters yöne gidecektir. Bir sabah okula giderken aniden gerisin geriye döner ve yoksul mahallesindeki bir bakkalda çıraklık yapmaya başlar. Şekillendirilmeyi, yetiştirilmeyi reddedişin, kendi yolunu seçme mücadelesinin hikayesi. Bu eserinde Bernhard, büyük bir yazar olmanın taşlarının nasıl döşendiğine dair ipuçlarını vermeye başlıyor. Dedesinden öğrendiği teori ve felsefe bilgisine, çıraklık yaparken edindiği yaşam tecrübesinin eklenmesiyle dünyasının nasıl bir renklilik ve çeşitlilik kazandığını görüyoruz…
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Kiler Bir KaçışPDF6.23 MB İndir
    Kiler Bir KaçışEPUB6.96 MB İndir
    Kiler Bir KaçışMOBİ5.49 MB İndir
    Kiler Bir KaçışODF5.86 MB İndir
    Kiler Bir KaçışDJVU7.32 MB İndir
    Kiler Bir KaçışRAR4.76 MB İndir
    Kiler Bir KaçışZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    Kiler kaçış yeriydi, yurttaki ayakkabı odasında keman çalışan çocuk bakkal çırağı olduktan sonra kilerde huzur buldu ve bu kez aklında intihar yoktu, etrafında intihara meyilli, suç işlemeye yatkın insanlar vardı. Scherzhauserfeld Mahallesi, Bernhard’ın on beş yaşında bulduğu sığınak. Ters yöne giderek buldu, bir sabah memurun oğluyla yola çıktı ve lisenin boğucu ortamına daha fazla katlanamayacağını düşünerek aniden ters yöne saptı ve koşmaya başladı. Sivrisinek Şehirde’de esas oğlan evden çıkınca her gün yaptığının aksine sola sapar, yaşamı değişmiştir. Bernhard’ın da değişti, arkasına bakmadan koştu ve yaşamı başka bir istikamete doğru yol almaya başladı, öyle ki memurun çocuğunu bir daha görmedi, ailesi kararsızlığı yüzünden surat astı ama büyükbaba onu desteklemeye devam etti. Etmeliydi, lise belasını başına saran büyükbabasıydı ve bu hareketini affettirmesi gerekiyordu. Sonuçta sarmalın kıvrımları birkaç kez üst üste geldiğinde ters yön leitmotifi berraklık kazandı ve yaşamda büyük bir kerteriz olduğu anlaşıldı. Tek bir karar, anlık parıltı ve bambaşka bir dünya.
    Çocuk faydalı olmak istiyordu, faydalı olduğunu hissetmek istiyordu, bunun için o pek sevmediği insanlara ihtiyacı vardı. Sosyalleşme çabası her şeye rağmen anlaşılabilir, onları ne kadar sevmesek de insanlara gereksinim duyarız. Onları tanımaya, onları sevmeye ve onlardan nefret etmeye gereksinim duyarız, haklarında yalan söylemeye, yüzlerine yalan söylemeye gereksinim duyarız, onları aşağılamaya ve onlar tarafından aşağılanmaya, onları öldürmeye ve onlar tarafından öldürülmeye gereksinim duyarız. Onların hikâyelerini dinlemeye gereksinim duyarız, onlara hikâyelerimizi anlatmaya gereksinim duyarız. Ölmemek için onlara gereksinim duyarız. “Kendimi öldürmedim, onun yerine çıraklığa başladım.” (s. 9) Hayatın işe yaramaz, sefil, berbat bir dönemi sona erdi, başarısızlık zamanın koşullarına bağlandı ve bundan kaçış mümkün olmasa da ötelenmesi mümkündü, bir süreliğine, yatay ve dikey mutsuzlukta bir koordinat, Bernhard. İş bulma kurumunda o pis mahalleyi tercih ettiğinde görevli kadın kendisine şöyle bir baktı, liseye gitmeyi başarmış bir çocuğun öyle bir mahallede ne işi var? Yarım saat boyunca daha nitelikli iş fırsatlarını sayıp döker ama çocuğu ikna edemez. Çocuk küf kokulu tarihin bir parçası haline geldiğini hisseder ve kararından dönmez. O mahallede çalışacaktır, Karl Podlaha adlı bir tüccarın bakkalında. Ticaret eğitimi almış, yetenekli bir müzisyen olmasına rağmen savaş yüzünden konservatuvara gidemeyen, onun yerine varoşlarda bakkallık yapan, sessiz bir adam. İyi anlaşırlar. Çocuk faydalı olduğunu hisseder.
    Mahallenin yapısı. Her ilçede bir tane bulunur gerçi, bildiğim örneklerden eski Fikirtepe var. Suç yuvası ama öyle olduğu için değil, öyle olduğuna inandırıldığı için. Yargıçlar her suç dosyasına aynı şekilde yaklaşırlar, polisler herkese suçlu muamelesi yapar, insanlar şehir merkezinden dışlanırlar, hatta dünyadan dışlanırlar. ABD’ye, İngiltere’ye gidenler sefil, çökmüş olarak geri dönüp ölürler. Kum aslanı herkesi paralize eder, avlarını biriktirir ve teker teker götürür. Adalet sisteminin çöküşü yine bir Bernhard izleğidir, şu cümleyi başka bir metninde mutlaka gördüm: “Her gün en az bir kez, bir yargıcın hırçınlığı yargılanan birinin yaşamını mahvediyordu.” (s. 13) Bu yıkımın orta yerinde hayatta kalan insanlar var, zaman zaman miskinleşseler de yaşamla dolu insanlar bakkala geliyorlar ve çocukla konuşuyorlar, kendinde her şeye karşı koyabilme gücünü bulabilmiş çocuğun başkalarının hikâyelerini, yaşamlarını öğrenmeye ihtiyacı var. Sonsuz bekleyişin semti; insanlar kendilerine verilen sözlerin tutulmasını, unutulmamayı, bir şeylerin olmasını bekliyorlar ama pek fazla bir şey olmuyor. Cinayetler, birkaç küçük suç, hepsi bu. Araf, bekleme odası.
    Çocuk eve döndüğünde günlük maceraları ailesine anlatıyor çünkü her şeyin olduğu gibi anlatılmaya ihtiyacının olduğunu düşünüyor. Gerçek, bozulmadan ve hemen anlatılmalı. Çocuk yıllar sonrasından seslendiğinde değişmediğini söylüyor. “Ben yazdığım her cümleyle, aldığım her nefesle hâlâ bir baş belasıyım.” (s. 24) Metnin sonlarına doğru Bernhard gerçeğin ne olduğuyla ve nasıl dile getirileceğiyle ilgili uzunca bir süre düşünür ve bölünmenin kendi kişiliğinde başladığını anlar, gerçeğe en yakın olan kendisi ve rol yapan kendisi. “Yazdığım zaman bir şey okumam, bir şeyler okuduğum zaman da bir şey yazmam.” (s. 82) Zambra mı diyordu, okuyan yüzünü kapar ve yazan yüzünü dünyaya açar diye? Bernhard yaşlandıkça anladığını söylüyor; çabalar hayal kırıklığı, tahammülsüzlük yaşlılıkla bir, umudun olmadığı bir dünyada nesnelerin doğalarının dışına çıkamamaları, acizlik, yorgunluk… Gerçeğin parçaları ve tam olarak anlatılmalarının imkanı yok, Bernhard’ın ulaşamayacağı bir nokta, dolaysız gerçeklik. Bu yüzden her metni, her adımı, her nefesi kusurlu. Yaşamı kusurlu. Habitatında varlığını sürdürecek, yapacağı şey bu. “Kelimenin tam anlamıyla, tiyatrodan yola çıktık. Doğanın kendisi gerçek bir tiyatro. İnsanlar ise, bizatihi tiyatro olan doğanın içindeki, kendilerinden artık pek bir şey beklenmeyen oyuncular.” (s. 87)
    Podlaha Bey’in büyükbabayla birlikte Bernhard’ın yaşamını biçimlendirmesini anlatacağım ve bitireceğim. Büyükbaba felsefe okuluydu, Podlaha hayat okulu. Podlaha, mahallenin insanlarını çok iyi tanıyordu ve onları sömürmeden bakkalı çekip çevirebiliyordu. Çoğuna yardım ederdi, onları dinlerdi ve olabildiğince yanlarında olurdu ama sertliği de elden bırakmazdı, veresiye defterinin kabarmamasına dikkat ederdi. İnsanlara nasıl davranacağını bilen bir adam, on sekizine gelmek üzere olan Bernhard’ın ihtiyaç duyduğu her şeyi öğretiyor. Evde fark ediliyor bu durum, Bernhard mevzuyu anlatıyor ve eve para gireceği için azarlanmıyor. Yaşamı öğreniyor ve müziği tekrar keşfediyor. Müzik eğitimi almak için gideceği Mozarteum tanıdık, romanın adı neydi? Büyükbabanın her gece yazmak için uğraşıp yazamadığı metin izleği de tanıdık, birçok Bernhard metninde geçiyor bu. Bitirilemeyen, mükemmelleşemeyen metin. Neyse, müzik eğitimi. Bernhard’ın hayatı güzelleşeceğe benzer, o zaman son bir kez mahalleye dönebilir, otuz yıl sonra. Bakkal kapanmış, tanıdıklardan kimse yok, yolda karşılaştığı biri hariç. Otuz yıl önce bakkalda görürmüş Bernhard’ı, konuşacakları başka hiçbir şey yok ama koca bir anlatının kıvılcımı belki de bu olayla çakmıştır, kim bilir?
    Şu da Bernhard’ın kurgusal zamanın gezgini olmasının şerefine: “Beni bugün tanımlayan şey, benim umursamazlığım, herhangi bir zamanda olmuş olanın, şimdi olanın ve gelecekte olacak olanın tümünün aynı şey olduğu gerçeği.” (s. 91)


    Serinin ikinci kitabı ve burada da yazarın dili gerçekten çok iyi. Serinin devamını toplu sipariş edeceğim:)


    bernhardı bilen bilir en sevdiğim karamsarlardan…güzel bir otobiyografi serisi


    Altını çizmekten heder olduğum kitap , Thomas Bernhard ‘ın tüm kitapları okunmalı


    Serinin bu ikinci kitabında gelecekteki büyük bir yazar olacak olan insan harcının nasıl ve nelerden karılarak yoğrulduğunu okuyoruz. 15inden 18ine kadar olan dönemde birbirine tamamen zıt iki farklı dünyada, bir tarafta şehrin arka mahallesinde hayatı ve insanları öğrenirken, diğer tarafta o mahalleye hiç benzemeyen bir ortamda müzik ve sanatla eğitiliyor. Kendi deyimiyle işte bu zıtlık onu var ediyor.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *