Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Kelt Sanatı

Kategori: Tarih Yazar: Felix Müller Yayınevi: Runik Kitap

Kelt Sanatı

Tanıtım Bülteni
Kelt sanatını yorumlamak, Kelt tarihini kavramak kadar zordur. Keltler, kültürlerini bize kendi bakış açısından aktarabilecek bir tarih yazımından ne yazık ki yoksun bir halktı. Bundan dolayı onlarla ilgili bilgileri, kendi ilgileri ölçüsünde ele alan Romalı ve Yunan yazarlardan öğreniyoruz. Bu halk hakkında üçüncü bir kişiye güvenmeksizin bir şeyler öğrenmek istiyorsak, daha ziyade, son 20-30 yılda Alpler’in kuzeyinde önemli ilerlemeler kaydeden arkeolojik çalışmalara başvurmamız gerekiyor. Keltlere ait takılar, gündelik araç gereçler, sikkeler, heykeller ve silahlara baktığımızda, estetiği günümüze hitap eden süsleme tarzları ve ifade biçimleri gözümüze çarpar. Uluslararası alanda Kelt sanatını en iyi tanıyan uzmanlardan biri olarak bilinen Felix Müller, bu kitapta, bin yıldan fazla bir zaman diliminde ortaya çıkan Kelt sanatına, bu sanatın kendine has yaratıcı özelliklerine ve Antik Çağ’ın en büyük halklarından biri olan Keltlerin hayatında sanatın yerine ışık tutuyor.
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Kelt Sanatı PDF 6.23 MB İndir
Kelt Sanatı EPUB 6.96 MB İndir
Kelt Sanatı MOBİ 5.49 MB İndir
Kelt Sanatı ODF 5.86 MB İndir
Kelt Sanatı DJVU 7.32 MB İndir
Kelt Sanatı RAR 4.76 MB İndir
Kelt Sanatı ZIP 4.39 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (1 Yorum)


Runik Kitap’ın bastığı Keltlerle ilgili üçüncü kitap. Keltlerin tarihini derleyip toparlarken sanat eserlerinin tarihsel yorumuyla Avrupa’da yerleştikleri noktaları da belirliyor. Keltlerin savaşçı bir millet olduklarını mezarlarından çıkarılan kılıç ve kalkan gibi eşyalardan biliyoruz, paralı askerlik yaptıkları da malum. Keltler savaşçı oldukları kadar sanatçı bir halktır aynı zamanda, pek hoş eserler ortaya koymuşlardır. Helen kültüründen etkilendikleri malum, Etrüskleri darmaduman etmeleriyle birlikte Yunan uygarlığıyla münasebet kurmuşlar, Büyük İskender’e elçi yollamışlar ve Roma’yla zaman zaman savaşıp zaman zaman dostluk kurmuşlar, bulundukları civarda etkilenebilecekleri her milletten etkilendikleri söylenebilir. Müller’e göre bazı araştırmacılar Kelt sanatında dinî içeriklerin yer aldığına inanıyorlar ama bunun kanıtlanması oldukça zor, bir tek Keltlerin tarih sahnesinde etkin biçimde son kez yer aldıkları MS 300’lü yıllarda tanrıçaları Epona’nın yer aldığı heykelcikten bahsedilebilir. “Model teşkil eden Yunan yapıtları söz konusu olduğunda, bu örneklerin ne zaman ve nasıl benimsendiği veya uyarlandığı gibi sorular da ortaya çıkmaktadır. Bu sanat eserleri toplumun hangi kesiminde ne tür bir işleve sahipti ve bu yapıtlar Kelt kimliğini ne derece yansıtıyordu? Örneğin kılıç kınlarının Güney İngiltere’den Macar ovalarına kadar aynı bezeme ile süslenmesi neden önemliydi?” (s. 7) Müller arkeolojik araştırmaların sürdüğünü ve belli başlı bazı soruların yeni buluntularla cevaplanabileceğini söylüyor. “Keltleri anlamak ne kadar zor ise, onların sanatını anlamak da o kadar zordur. Dahası Keltler, kültürlerini bize kendi bakış açılarından aktarabilecek bir tarih yazımından da mahrumlardı.” (s. 10) Yunan ve Roma kaynaklarında bazı bilgiler yer alsa da bu medeniyetler Keltleri barbar olarak gördükleri için kültürlerine değer vermemişler, mutlak düşman imgesiyle yaklaştıkları Keltlerin savaşçılıklarına odaklanmışlar. Üstelik farklı kaynaklarda yer alan Galli/Kelt olarak adlandırılan toplulukların birbirlerinin devamı olduklarına dair kesin kanıtlar yok, ilk kez Sezar’ın Germenlerden ayrı bir halk olduğunu söylediği Keltler diğer topluluklardan ayrışmış olsalar da Sezar’ın “Akitanyalılar”, “Belgalar” ve “Keltler” adlarıyla üçe ayırdığı toplulukların aynı kökenden gelip gelmediklerine dair bir bilgi yok, Sezar’ın Celtae ve Heredot’un Keltoi olarak isimlendirdiği toplulukların aynı topluluk olmaması mümkün, Antik Çağ’da ilk kez kullanılan sözcüğün anlamı Roma döneminde değişmiş. Sonuç olarak “Kelt” sanatı yerine “La Tene Kültürü”nü kullanıyor Müller, gruplandırmayı bölgeye göre uyguluyor ve kronolojik sıralamayı gözetiyor: Erken Evre, Waldalgesheim Evresi ve Geç Evre. Geç Evre de ikiye ayrılıyor, Plastik Üslup ve Kılıç Üslubu.

Erken Evre’nin ilk eserlerinden itibaren özenli bir çalışmadan söz edilebilir, eserlerdeki detaylar belli bir seviyeye erişildiğini gösteriyor. Belli başlı eserlerin fotoğrafları kitapta var, anlatılanı doğrudan eserin üzerinde görebiliyorsunuz, Müller bilgileri santimi santimine verdiği için karşılaştırma yapabilmek iyi.

Plastik üslubu doğulu Keltlerin bulduğu kabul ediliyor, İrlanda’da örnekleri görülen tomurcuk ve sarmallar Avrupa anakarasında ortaya çıkmış. Mekân geniş, hektarlarca alanı kaplayan bir anıt mezardan çıkarılan eserler çok ses getirmiş. İstisna tabii, o büyüklükte bir gömüte pek rastlanmamış. Kharon’un ücretini Keltlerin nasıl adlandırdığını merak ediyor Müller, bilgi yok. Bu dönemde Bulgaristan sınırları içinde kalan bölgenin eserleri öne çıkıyor, kazandan aynaya kadar pek çok eser üretilmiş ve süslenmiş. “Demir işçiliği yüksek düzeydeydi. Metal işleyen diğer zanaatkârlar gibi, demir ustaları da dökümcülük dışında çeşitli işleme yöntemlerine hâkimdiler. Demirin örs üzerinde ağır çekiçlerle dövüldüğü düşünüldüğünde haddeleme, eğme, perçinleme, bükme, bölme, kaynak yapma gibi bilindik uygulamalara ek olarak, yaratıcı bir biçimde şekil verme de zaman zaman etkileyicidir.” (s. 89) Soylu müşterilerin verdiği siparişler çeşitlilik gösteriyor, seramik işlemeciliği alıp başını gidiyor, heykeller stilistik biçimlere kavuşuyor, takılar üzerinde uğraşma dönemi bitiyor çünkü iş zanaata dönmüş biraz, seri üretime geçilmiş.

Sonrasında Gallo-Roma denen bir üslup ortaya çıkıyor, Kelt sanatı Roma sanatıyla bütünleşiyor ve karakteristik özellikleri yavaş yavaş kalkıyor ortadan. Felix Müller bu süreci de anlattıktan sonra noktayı koyuyor, ilgilenen okurlara ise okumak kalıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*