Deli Aşk

Kategori: Edebiyat Yazar: Peride Celal Yayınevi: Can Yayınları

Deli Aşk

  • Yayın Tarihi: 15.05.2013
  • ISBN: 9789750701559
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 276
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Deli Aşk, kocasına saplantılı, çılgınca bir aşkla bağlı olan Elif'in romanı. İstanbul'la Paris arasında dokunan roman, 70'li 80'li yılların solgun fonu üzerinde gelişirken, tarjik bir aşk öyküsü anlatıyor. Yalnız bir çocukluk ve gençlik geçiren, annesini küçük yaşta kaybeden, babasına ise yabancı kalan Elif, babasının itirazlarına karşın gazeteci Cem'le evlenir. Ancak kısa bir süre sonra karı-koca, uzun ayrılıklarla sürdürmeye başlarlar evliliklerini. Elif, zamanının çoğunu Paris'te geçiriken, Cem, karısının İstanbul'daki köşkünde kalır, gününü gün eder. Elif, kocasına hem tapar, hem de ondan uzakta olmayı yeğler. Deli bir aşktır onunkisi, hastalık gibidir, içinde bir tümör gibi büyür; öyle ki Cem'den ve acı çekmekten kurtulmak için ölmeyi bile düşünür. Paris'teki yalnız günlerini paylaşan yakın dostu Kristof da aslında Elin'in kendi ülkesinden, Cem'den, geçmişinden uzak olmanın doğurduğu boşluğu dolduran bir can simitidir. Usta yazar Peride Celal, 'Orhan Kemal Roman Armağanı'na değer bulunan "Kurtlar" romanından on yıl sonra tamamladığı "Deli Aşk"ta unutulmaz bir aşkın öyküsünü anlatıyor.
Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Deli AşkPDF11.46 MB İndir
Deli AşkEPUB12.80 MB İndir
Deli AşkMOBİ10.11 MB İndir
Deli AşkODF10.78 MB İndir
Deli AşkDJVU13.48 MB İndir
Deli AşkRAR8.76 MB İndir
Deli AşkZIP8.09 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

SatıcıKitap AdıBağlantı
BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Uzun mesafe ilişkileri, bağımlılık, aşk, geçmişe bağlılık, bu tarz şeyler üzerine bir roman.
Roman iki bölüm. İlk bölümde anlatıcımız Cem Soner’in birkaç gününe odaklanıyor. Cem 50’li yaşlarının sonunda bir gazeteci. Eşi Elif ölmüş, Elif’le olan ilişkisi üzerinden geçmişini ve yaşadığı günü sorguluyor.
Eski günlerde Elif Paris’te yaşıyor, ara ara İstanbul’a geliyor. İlişkileri bir garip. Karısını sürekli aldatan, kendini dev aynasında gören bir adam var ve karısı olmadan yaşayamayacağını düşünüyor ama kendini beğenmişliği, egosu son derece tavan. Sözde eski solculardan. Yıllardır çalıştığı gazetenin yeni müdürüyle takıştıktan sonra başka bir gazeteye geçmek için hazırlanıyor ama yeni müdürle yapacağı maaş pazarlığını düşünerek rahatsız oluyor. Oysa paraya ihtiyacı yok, eşi Elif öldükten sonra Elif’in sahibi olduğu Feneryolu’ndaki köşkü yıktırıp apartman diktiriyor oraya. Bunun getirdiği bir vicdan azabı da var, Elif için o köşk çok önemliydi, Elif’in hayatıydı orası. Böyle azaplar, yaşlılık falan, bol viskiyle, votkayla beraber Cem’in evin içinde oradan oraya gezinmesiyle birlikte ortaya çıkıyor. Cem böyle bir adam. Kadınlara düşkün, hatta Elif’in kuzeni, aile dostu olan Sibel’e bile yükselmeye kalkıyor adam. Elif’in kadınlardan haberinin olmadığını düşünüyor, sonra kendisinin de aldatıldığını düşünüyor. Tatminsiz bir adam. Yakışıklı. Rezil. Boş teneke, çağının çok uzağında.
İkinci bölümde anlatıcı direkt Elif. Roman bambaşka bir boyut kazanıyor burada, Cem’in basın dünyasında, kadınlar dünyasında tutunabilmesinden çok daha derinlikli bir mücadele var.
Elif’in babasıyla olan ilişkisi. Adam büyükelçi, Elif’in annesi ölünce Fransız bir kadınla evleniyor. Bu yüzden Elif, babasını affetmiyor, adamı yaşlılık günlerinde yalnız bırakıyor. Çok sonra pişman oluyor ama işte, çok sonra.
Elif’in İstanbul’la olan ilişkisi. Feneryolu’ndaki köşk. Bildiğimiz konaklardan, nesiller beraber yaşamış burada. Halalar, teyzeler, bir adet candan babaanne. Elif çok düşkün babaannesine, konakla ilgili bütün güzel anılarında babaannesi var. Zamanında şiir de yazarmış Elif, yaşama sevinciyle dolu bir kızmış. Cem’le tanışınca her şeyi bırakıyor. Neyse, ailenin üyeleri öldükten sonra Sibel, Sibel’in eşi Mustafa ve Cem, konağı sattırıp apartman diktirmek istiyorlar. Elif kabul etmiyor, bütün geçmişi o konak. Bu konak mevzusu bir yana, İstanbul Elif için kaos şehri. Çirkinleşmiş bir şehir. Burjuvayla varoş yan yana. Bu burjuva muhabbeti de ayrı bir olay; Elif burjuvaziden nefret etmesine rağmen kendi de bir burjuva. Gerçi Elif karakteri tamamen zıtlıklar üzerine kurulu; bir yandan sevip bir yandan nefret ediyor. Bu İstanbul için öyle, Cem için de öyle. Deli aşk buradan geliyor.
Paris’te küçük bir arkadaş grubu var Elif’in, onlarla takılıyor. Paris’teki dünyası çok küçük, varoluşsal acılar falan. Cem’e duyulan özlem, nefret, şehir, hepsi birbirine karışmış. Ne yapacağını bilemiyor Elif, Cem’in kadınlarından haberdar. Kristof’a kaçıyor bu yüzden. Kristof, Elif’ten on yaş küçük, doğu felsefesiyle kafayı yarmış bir arkadaşımız. Çok olgun bir insan, Elif için acil çıkış. Bunca nefretin içinde Elif’in mutluluk duyabileceği tek insan. Bir iki çekinceli andan sonra sevgili de oluyorlar, fakat Tibet’e yolculuğa çıkıyor Kristof, himayesine aldığı Jean var bir tane, Elif’e diyor ki ona göz kulak ol, iyi bir çocuktur falan. Oysa Jean ne yapıyor, Kristof’la çektirdikleri, çıplak oldukları bir fotoğrafı gösteriyor. Diyor ki Kristof herkese karşı içtendir, sadece sana karşı değil. Çıldırıyor Elif, sonrası biraz kapalı olarak anlatılsa da intihar.
Romanın olayı şu: Elif’in çıkmazları, uzak bir memlekette ne orayı, ne de burayı ev olarak benimseyememesi, babasal mevzular, Cem’e duyduğu aşk. Bu aşk çok garip. Yani hepimiz aşık olmuşuzdur veya aşka benzer şeyler duymuşuzdur, lakin hiçbir zaman tam olarak aptala bağlamamışızdır. Kendisi yerine tercih edilen onca kadına rağmen hâlâ aynı insana bağlı kalmak nedir? Okur odaklı bir incelemede bunu sormak bana kalırsa doğal, lakin yersiz. Yazara bağlı kalmak istiyorum.
Burada aşk değil de takıntı var bana göre. Elif geçmişine öylesine bağlı ki en küçük bir şeyi bile hayatından çıkarmak istemiyor. Mesela küçük dolap gibi bir şey var, Cem ondan bir an önce kurtulmak istiyor ama Elif İstanbul’dayken onu kimselere vermek istemiyor. Zeigarnik etkisi, yani yarım kalan şeyler daha iyi hatırlanıyor. Elif’in hayatı hiçbir zaman, hiçbir açıdan tamamlanmış değil. Tam bir şeyleri yoluna koyarken, Kristof’la yeni bir başlangıç yaparken ve Cem’e ayrılmak istediğini söylerken bir zırtapozun lafıyla hayatı yine alt üst oluyor. Psikolojik olarak çabuk çöküyor, kolay kolay da toparlanamıyor.
Böyle bir roman. Selim İleri falan övmüş, tam onun kalemi de, eh işte… Hastalıklı aşka meşke düşkünseniz on numara gider, öbür türlü sıkıntılı. Bir de Atatürk’ün muhabbeti pek geçiyor, Elif Atatürk’ün İstanbul’unu bulamıyormuş artık falan. Mümkündür, roman yazıldığında o zamanların üstünden 60 yıl geçmişti çünkü. Zaman hızla ilerliyor dayılar, herkes kendi şehrini kendi yapmak zorunda. Şahıslara bağlı kalırsak yerimizde sayıyoruz. Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı’nda da benzer mevzular vardı. Peride Celal’i anlayabiliyorum, tam bir cumhuriyet kadını. Lakin kendisine katılmıyorum.
Bu kadar. İyi geceler, bu sıcaklarda ne kadar mümkünse artık. Yanıyoruz.


Yazarın okuduğum ilk kitabıydı, ikinci bir kitabını okumayacağım


Deli Aşk Peride CELAL’in okuduğum ilk kitabı… Yazarın oldukça basit bir dil kullandığı, edebi olmaktan uzak olduğu gibi eleştiriler okumuştum. Böyle düşünenlerinin Türkeçeyi çok iyi kullanan bir dil ustasını okuduklarının farkına varamamış olduklarını görünce üzüldüm. Ve merak ediyorum edebi olmak nedir bu okurlar için, okudukları romanlardan ne beklerler merak ederim hep… Romana gelince, ilk bölüm çok güzeldi. Ancak 2. ve 3. bölümde Elif karakterinin yaşadıkları ve içsel dünyasıyla ilgili fazlasıyla tekrara düştüğünden zaman zaman sıkıcı olsa da elden bırakılamayacak bir eser okumak isteyenlere duyurulur…


Psikoloji herzaman ilgimi çekmiştir.tavsiye ederim.


Yazarın okuduğum ilk kitabı.Ödül alan “Kurtlar” ve “Üç Yirmi Dört Saa”t romanlarını da en kısa zamanda okuyacağım.Psikolojik roman severler kaçırmasın. Elif’in kocasına delicesine aşkını anlatıyor.Paris Ve Türkiye anıları, karşılaştırmaları..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*