Cthulhu’nun Çağrısı

Kategori: Edebiyat Yazar: H.P. Lovecraft Yayınevi: Ithaki Yayınları

Cthulhu’nun Çağrısı

    Tanıtım Bülteni
    Lovecraft’ın neden korku edebiyatının ustası olarak anılması gerektiğini gösteren; yabancılığın, dehşetin, tekinsizliğin anlatıldığı toplam yedi öykü var bu kitapta.Korku ancak gördüğümüzde bilebildiğimiz bir şey midir? Yoksa bilmediğimizi gördüğümüz şey midir? Belli ki Lovecraft bunu sorguluyordu bu öyküleri yazdığı sırada. Hep korkularımızdan ve bilmediklerimizden bahsetmeye çalıştı. Çalıştı diyoruz, çünkü asla tam olarak bahsedilemeyeceğini biliyordu. Tıpkı bu öykülerde olduğu gibi, dehşeti tarif etmek mümkün değildi. Tarif eden ya mezarlığa düştü ya da akıl hastanesine; ya müzisyen oldu ya da ressam; ya aynaya baktığında başkasını gördü ya da denizin dibinde buldu kendisini.Bu kitap bir dehşet davetiyesi, bir delilik güzellemesi.Bu, Lovecraft’ın çağrısı… “Lovecraft’ın eserleri modern korku edebiyatında bir dönüm noktası.” -Clive Barker “Lovecraft’ın üslubu ve hayal gücü büyüleyici.” -Alan Moore “Stephen King’den Colin Wilson’a, Umberto Eco’dan John Carpenter’a kadar çok farklı insanları etkileyen nadir yazarlardan. Olağanüstü.” –Neil Gaiman Dost Körpe’nin yenilenmiş çevirisiyle…
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Cthulhu’nun ÇağrısıPDF6.23 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıEPUB6.96 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıMOBİ5.49 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıODF5.86 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıDJVU7.32 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıRAR4.76 MB İndir
    Cthulhu’nun ÇağrısıZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    Kitapta sekiz adet öykü ve bir adet çevirmenin önsözü mevcut. Dost Körpe, Lovecraft’i ve mitosunu gayet güzel anlatıyor. Öğreniyoruz ki Herbert West’in maceralarını okumamızı Giovanni Scognamillo sağlamış, ellerinden öperim.

    Randolph Carter’ın Hikâyesi: Randolph Carter, bir antikacı ve Miskatonic Üniversitesi öğrencisi olarak Lovecraft’ın birkaç öyküsünde karşımıza çıkıyor. Adlandırılamayan, Bilinmeyen Kadath’a Düş Yolculuğu gibi öykülerde bu adamın maceraları akıl alır, hele Kadath’a çıkılan yolculuk bence Lovecraft’in zirve noktalarından biridir. Şahsen Celephais’e yapılan yolculuğun kahramanı da Carter’mış gibi düşünürüm, öyle olmasa bile.

    Burada Carter ve arkadaşı Warren, Warren’ın okült çalışmalarının etkisiyle unutulmuş bir mezarlığa giderler. Warren muhtemelen Necronomicon’la haşır neşirdir ve arkadaşını da bu işlere teşne edip kafayı kırayazmasına yol açar. Neyse, mezarlıkta çok eski bir kapak bulurlar, bu kapağı açtıklarında cehennemin yedi kat dibinden gelen kokulara maruz kaldıkları gibi Warren adlı cesur arkadaşımız, bir tür telli telsiz aparatıyla birlikte derinlere iner. Konuşurlar, Warren gördüklerini tarif edemez, gerilim adım adım artar. En sonunda Warren kurtuluşun olmadığını haykırır ve Carter’a kaçmasını söyler. Carter feryat figan eder, telin öbür ucundan şöyle bir ses gelir: “Seni aptal, Warren öldü!” On dört yaşımın haliyle nasıl korktuğumu anlatamam, şimdi bile tüylerim ürperiyor.

    Erich Zann’ın Müziği: Auseil Sokağı ortada yok, hiçbir haritada yok, sanki hiç var olmamış gibi. Peki neler oldu da sokak ortadan kalktı?

    Anlatıcı, üst katında oturan Erich Zann adlı yaşlı kemancıyla arkadaş olana kadar akla karayı seçer. Üst kattan acayip sesler gelir, bizimki mevzuyu iyice merak edip adama musallat olur ve bir gün kendini adamın evinde bulur. Adamın kemanından çıkan notalar bir süre sonra deliliğe ve hiçliğe dönüşür, anlatıcı pencereden dışarı baktığı zaman kapkara bir boşluktan başka bir şey görmez. Dehşet içinde oradan kaçar, sokağı da bir daha bulamaz. Yine bir gerim gerim geren öykü.

    Herbert West – Diriltici: Filmleri çok başarılı değil, B movie diyebileceğimiz tarzda. Tekrar çekileceğine dair bir şeyler okumuştum ama kesin bir bilgim yok.

    Öykü olarak yine Lovecraft’in mitos dışındaki muazzam işlerinden. Birden çok parçadan oluşuyor, her birinde farklı canlandırma denemeleri var. Bazıları savaş ortamında, bazıları West ve yardımcısının kendi kurduğu laboratuvarda. Mevzu şu ki bu Herbert West, insan yaşamının bir dizi kimyasal tepkimeden ibaret olduğunu düşünür ve hazırladığı karışımlarla beyin hasarının ortaya çıkmadığı ölçüdeki taze ölüleri diriltmeye çalışır. Olayları yardımcısı anlatır, onun ağzından dinleriz. Deneyler yıllar boyunca sürer, West’in geçirdiği dönüşümü adım adım takip ederiz. Nihayetinde kaçmaz West, sonuyla yüzleşir. Yaptığı deneyler onu parça parça çürütmüştür, devam etmek istemez ve kendini bırakır.

    Pickman’in Modeli: Ressam Pickman’e Cthulhu Mitosu Öyküleri’nde de rastlayabilirsiniz.

    Bu adamın çizdiği resimler grotesk manzaralardan, acayip mahluklardan ibarettir ama bu mahluklardan biri son derece gerçekçidir, sanki gerçekten varmış gibi. Dehşet manzaraları da aslından kopya edilmiş gibidir ki gerçekten de öyle olduğu öykünün sonunda ortaya çıkar.

    Duvarlardaki Fareler: Anaerkil dönem tanrıçasının intikamı. Dost Körpe’nin söylediğine göre Lovecraft annesinden ötürü kadın düşmanıymış ama bu öyküde Kibele’nin zaferini görebilirsiniz, tabii nasıl bir zaferse bu. Pagan inançların dehşetine çıkılan bir yolculuk bu da.

    De La Poer -son kelime hariç tersten okuyun, bir şey çağrışacak- ailesinin son üyelerinden biri, atalarına ait bir evi restore eder ve buraya taşınır. Evin tarihçesini öğrendikçe, bir de duvarlarda koşuşturan fareler ortaya çıkınca mahzenden aşağılara doğru bir keşif gezisine çıkar, bir dostuyla birlikte. Aşağıda uçsuz bucaksız bir şehir bulurlar. Roma, Kelt ve daha öncesinde hüküm süren uygarlıkların izlerinin yanında kemiklerle dolu birçok çukur vardır. Tam bir ölüm şehri. Adamımız ailesinin lanetine uğrar ve en iyi dostunu yerken bulur kendini.

    Adamın kedisinin adının Nigger-Man olması da Lovecraft’in ırkçılığına bir örnek.

    Cthulhu’nun Çağrısı ve Innsmouth Üzerindeki Gölge’ye girmiyorum, Cthulhu Mitosu’nun temel öyküleridir. İlkinde dünyanın farklı uçlarında Cthulhu’nun etkisindeki insanların yaptıkları var, bir de tabii keşif gezisinde R’lyeh’ın yükselişi, Cthulhu’nun ortaya çıkışı, öklid dışı geometrilerin insanları yutması, neler neler. Doğa gerçekten kendine yabancı olan unsurları bir şekilde yeniyor, belki de Dünya’nın bağışıklık sistemi budur.

    İkinci öyküde Marshlar, yaptıkları şeytani anlaşma ve ailesinin köklerini araştıran bir adamın dehşet dolu kaçış hikâyesi var, bu kaçış gerçekten gerilim açısından takdire şayan, unutulmayacak bir kaçıştır, efsanedir. Gerçi adam ne kadar kaçarsa kaçsın, aile mirasını üstleniyor, yapacak pek de bir şey yok. Mitos öykülerinin bulunduğu kitapta Lovecraft’in Long Island’ta yaptığı gezilerde bu şehri ziyaret ettiği, hatta yaşlı bir Marsh’la gerçekten konuştuğu ve öyküyü bu araştırmalar sonucu yazdığı söylenir.

    Yabancı: Bombayı sona bıraktım. Mitosu, diğer öyküleri geçtim, benim için Lovecraft’in en muazzam öyküsü budur. 8-10 sayfacık. Nerede doğduğunu, kim olduğunu bilmeyen bir çocuk, yalnız yaşadığı şatoyla sınırlı dünyasını korku ve acı dışında bir duyguyla anlamlandıramaz. Şatodan uzaklaşmaya çalıştığında karanlık ormanların bilinmeyen dünyasıyla karşılaşır, öteye gidemez. Okuduğu kitaplardan başka bir avuntusu yokken bir gün her şeye rağmen bu dünyadan kurtulmaya karar verir ve şatonun çatısındaki kapakları kaldırmaya çalışır, başarılı olur ve bildiği küçük dünyaya şatonun tepesinden bakmak için döndüğünde toprak zeminden başka bir şey göremez. Yeryüzüne çıkar, yürür, penceresinden sarı sıcak ışıkların yayıldığı bir hana girer, handaki herkesi korkudan altına işetir ne olduğunu anlamaya çalışırken odanın öbür ucunda korkunç bir yaratık görür. İnceler, yaklaşır ve yaratığın aynadan yansıyan kendi olduğunu anlar. En sonunda şatoya geri döner.

    Lovecraft’in çocukluğu, evet. Bariz bir şekilde ortada.

    Beni etkileyen kısmı, belki de ilk kez kim olduğumu düşünmeye başlamamı sağlamış olmasıdır. Topluma göre ben kimim, kendime göre kimim, nerelerden kurtulamıyorum, nerede saklanıyorum. Kimim ulan ben? Evet.

    Ne desem, ne anlatsam yetmez. Başucu kitabım; başka hiçbir kitabı ikinci kez okumamışken bunu belki yirmi defa okumuşumdur. 28 yaşındayım, ömrümün yarısında hep yanımdaydı. Alın arkadaşım.


    Hikayeleri çok beğendim. Ayrıca yazarın anlatım gücü ve çevirmenin akıcı çevirisi de takdire şayan.


    her hikayeyi severek okumadım ama yine de okunabilir bir kitap

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *