Bir Şehre  Gidememek

Kategori: Edebiyat Yazar: Mario Levi Yayınevi: Everest Yayınları

Bir Şehre Gidememek

    Tanıtım Bülteni
    Mario Levi’nin ilk öykü kitabı Bir Şehre Gidememek, 1990 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanmıştı. Aradan geçen 17 yılda yazarın başarı ivmesinin sürekli yükselişi yanında kitabın hem okurların hem de yazarlar ve eleştirmenlerin başucu kitabı haline gelmesi, bu başarının rastlantı olmadığını gösterdi. Şimdi Bir Şehre Gidememek bir kez daha okurun önüne çıkıyor. Hiç okumamış olanlar ve tekrar okumak isteyenler için. “Aradan geçen onca zamandan sonra bu hikâyeye artık hiçbir şey eklemek istemediğimi söyleyebilmek isterdim. Ama hemen hemen her zaman, hemen hemen her ilişkide olduğu gibi, bu hikâyede de içimde dönüp dolaşan bir eksiklik vardı. Yaşamımdaki bu iki kadının yazgısı üzerine birçok çıkmaz ve olasılık düşünüyordum. Müesser Hanım kimi biçimleriyle anlatmaktan vazgeçemeyeceğim bir hayatın kahramanı olarak dolaşıyordu satır aralarımda. O kendi hikâyesi ve kederiyle, önleyemeyeceği bir yıkımı son günlerine kadar taşımak zorunda kalacaktı.”MARİO LEVİ
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Bir Şehre GidememekPDF6.23 MB İndir
    Bir Şehre GidememekEPUB6.96 MB İndir
    Bir Şehre GidememekMOBİ5.49 MB İndir
    Bir Şehre GidememekODF5.86 MB İndir
    Bir Şehre GidememekDJVU7.32 MB İndir
    Bir Şehre GidememekRAR4.76 MB İndir
    Bir Şehre GidememekZIP4.39 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar

    SatıcıKitap AdıBağlantı
    BKM KitapSessizlik Artık SensizlikSatın Al
    KitapyurduYüreğin Yorgunluk GörmesinSatın Al

    Kitap Yorumları - (3 Yorum)


    Üç hikâye, hikâyelerin epigrafı niteliğinde aynı izlekteki üç metin karşılıyor bizi. Hikâyeler ayrı olsalar da epigrafik metinlerin oluşturduğu yapı, kitabı bir bütün halinde tutuyor.
    Levi’nin geçmişe dönük yüzünü, sadece bu yüze ait olan ayrıntılarda böyle buram buram hissederim. Gidilemez bir şehirdir veya gitmeye niyetlenen, ne ki bir türlü adımını atamayan bir gidemezdir öykülerdeki. Bakalım meselam.
    İlk öyküde bir Gracinda var, Rio ikâmetli bacımız.
    “‘Döneceğini biliyordum’ demişti Gracinda ‘çünkü bu şehre gelecektin istesen de istemesen de ve beni bir kez daha görme hasreti yıllarca peşini kovalayacaktı.'”
    Ne diyeyim şimdi; günlük yaşamın zaman hırsızlarından mı bahsedeyim, özlediklerimizin orada, uzakta ama istediğimiz zaman görebileceğimiz bir yerde olduğunu bildiğimiz için inceden hissizleştiğimizi mi söyleyeyim? Bu ilk öyküde gayet, bol bol var hepsinden. Ha, epigrafından Tezer Özlü geçen bir öykü ve yazarı, dediğini göre en başta bir dil yolcusu. Mario Levi’nin cümlelerini biliyorsak hak veririz. Ben düşünüyorum ki bu cümleler yığılıdır, iç içe geçmişlerdir ve bir yandan girip bambaşka bir yandan çıkarız. Matruşka gibi düşünelim, giderek büyüyen Matruşka.
    “Ama sonuç ne olursa olsun hep bir yerlerde kaldığımızı, kendi hayaletimizce kovalandığımızı ve tüm çabalarımıza karşın bireysel serüvenimizde sürekli olarak bir sürgünü ve tutsaklığı yaşamaya zorunlu olduğumuzu hiç unutmamamız gerekiyor.”
    İkinci öykü. Eşref Bey bir edebiyat öğretmeni. Hikâyeleri var falan. Onun da geçmişinde gidilememiş bir yer var, Raşel. Raşel bir yerdir, bir apartman dairesidir, bir sahildir.
    Biri Eşref Bey’in yerine gidiyor bu kez. Kendisinin genç bir dostu. Raşel’le konuşuyor, Raşel de bir şehre gidemeyen. İstanbul gözünde tütüyor. 6-7 Eylül olaylarında İsrail’e gitmiş. Gidiş o gidiş. Eşref Bey, duvara asılmış çerçevelerin en parlaklarından, ve tozlu. İstanbul’sa bir daha görülmeye korkulacak bir yer. Neresinin değişmesinden korkmayız ki? Soru sorarak anlatıp şekil yaptım. Süper. Kızlar… Heh heh.
    “Yıllar sonra ulaşılan sonuç ne olursa olsun geriye hiç olmazsa bir küçük savaş kalabiliyor. Ve sanımca bir insanı en çok bu savaş anlatıp tanımlayabiliyor.”
    Son hikâye. Hiçbir şey yazmıyorum, zira şu bölümden sonra kitabı bir kenara atıp yatağa uzandım ve bir sigara yaktım. Yok lan, oda kokarsa anneden bir ton azar işitirim. Sigara falan yakmadım ama düşündüm.
    “(…) Tüm bu sözcüklerden sanırım şu sonucun çıkarılması gerekiyor: Aramızdaki her şey bir incelikti Sevil, sana anlatamadığım ve belki de hiçbir zaman anlatamayacağım bir incelik. Benzeri yenilmeleri yaşadığım insan ilişkilerinde de hep aynı incelik sözkonusuydu. İncelik, uyumsuzluk, korkaklık ya da aynı anlama çekebileceğin binbir olumsuz nitelik.”
    Kitabın epigrafı, Kavafis’in Şehir şiiri kitabın kendisi kadar güzel.
    Lunapark Kapandı’da da bir gidemeyiş vardı en kralından. O tabii tuğla gibi roman olduğu için karakterlerin her bir olayını öğrenip gidemeyişlerine bir yorum yapabiliyoruz. Burada öyle değil. Levi’nin hikâyelerinde küçük küçük isteyişler var; görmek, koklamak, son bir kez daha görmek. İnsanlar gitmiyor, gidemiyor ama. Özlemle yetiniyorlar.
    Geçmişin yüceltilmiş özleminin Tanpınar’la, İleri’yle birlikte üç güzelinden biri Levi. Hepsi ayrı olsa da Levi biraz daha ayrı, onun öykülerinde sokaklar, apartman daireleri vardır çünkü. İleri’nin apartmanlarının, semtlerinin aksine; apartmanlarla, şehirlerle özdeş insanlar mevcuttur. Kişisel yalnızlık diye bir şey türetip mantıklı olmasını beklesem tokadı basar mısınız? Ben basmam, Levi anlatıyorsa mümkün değil.


    Farklı düşünce yapısı güzel bir eser…


    aşk, pişmanlıklar,özlemler,umutlar içeren hikaye…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *