Martha 16 yaşına basmıştı. Ruhu, doğanın tüm sevimliliğini yansıtan, cilalanmış bir aynaydı ve kalbi, seslerin aksettiği geniş vadiler gibiydi.Doğanın üzüntülerle doluymuş izlenimi verdiği bir sonbahar günü, dünyevilik hapishanesinden sanki düşüncelerin bir ozanın düşleminden kurtuluvermesi gibi sıyrılarakoturduğu pınarın başında, ağaçlardan düşen sararmış yaprakların savruluşunu seyrediyordu.Rüzgârın yapraklarla, insan ruhlarıyla oynaşan ölüm gibi oynaşmasını izlemekteydi.Gözleri çiçeklere odaklandı ve onların solduklarını, gözelerinin kuruyup küçük parçalarabölündüğünü gördü. Savaş ve kargaşa dönemlerinde süs eşyalarını, mücevherlerini saklayankadınlar gibi, tohumlarını saklamaktaydılar. Öylece oturup çiçeklere ve ağaçlara bakarkenve geçmekte olan yazın acısını onlarla paylaşırken, vadinin ufalanmış taşlarında bir atlının kendisine doğru yavaş yavaş gelmekte olduğunu gördü. Adamın, zenginliğini gösteren giysileri ve huzur uyandıran bir yapısı vardı. Adam atından indi ve genç kızı nazikçe, daha önce onu kimsenin selamlamadığı bir biçimde selamladı.
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
üslup harika. Halil Cibran’a bayılıyorum
Yumuşacık üslup. Keşke bu kadar kısa olmasa diyerekten bitiveriyor bir anda
Masal tadında çok güzel
Halil Cibran insanın ruhunun derinliklerine dokunuyor. Huzur dolu cümleler kurmasını bilen bir yazar. Okumadan geçmeyin.