Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Okuma Üzerine Yakın Okumalar

Kategori: Eğitim Yazar: Kolektif Yayınevi: Delidolu

Okuma Üzerine Yakın Okumalar

    Tanıtım Bülteni
    Çünkü okumak asla sadece okumak değildir!Okuma Üzerine Yakın Okumalar; Zadie Smith’ten Tim Parks’a, on bir farklı yazar, yayıncı, akademisyen ve araştırmacının okuma üzerine kaleme aldıkları yazılardan oluşan çok katmanlı bir derleme.Okumayı seven, okumanın insana neler kattığını anlatmakta kimi zaman zorlanan her yaştan kitapseverin ilgisini çekecek bu zihin açıcı kitap, okuru kendi okuma serüveni üzerine düşündürürken yönelttiği sorularla görüş alanını genişletiyor.Delidolu'nun kurmaca dışı kitaplar koleksiyonunda yerini alan Okuma Üzerine Yakın Okumalar, dizinin "Okumak" başlıklı alt temasının da üçüncü halkası."Metnin varlığı sessiz bir varlıktır, bir okur tarafından okunana kadar sessizliğini korur. Metin, ancak hünerli bir çift göz kâğıdın üzerindeki işaretlerle buluştuğunda hayat bulur. Yazılan her şey, okurun cömertliğine bağlıdır."İnsan hikâyelere ihtiyaç duyar. Kendi yaşam hikâyesini kurarken bireysel varoluşuna anlam kazandırmak, kendini tanımak, insan olarak sınırlarını, zihnin derinliklerini keşfetmek ister. Öteki yaşam deneyimlerini, başka zihinlerin kuytularında saklananları, bütünüyle yalnız olup olmadığını merak eder. İyi kitaplar, bu çetrefilli yolda kişiye yoldaş olduğu gibi incelmiş bir zevkin, hayal gücünün, maceranın, güzelliğin, düşünsel özgürlük ve derinliğin de kapılarını açarlar.Okuma Üzerine Yakın Okumalar’da; okumanın ve edebiyatın hayat kurtarıcı ve ilham verici yönleri, entelektüel gelişime ve ruhsal duruma etkileri, bilişsel olarak zihinlerimizi nasıl dönüştürdüğü, okuma esnasında beynimizde neler olduğu, dijital çağda değişen okuma biçimleri gibi esaslı meseleler; kişisel deneyimler ve bilimsel araştırmalardan yola çıkılarak irdeleniyor.“Bir kitap, her okurun zihninde yeniden yazılır ve her okurun zihnini kendi eşsiz yoluyla yeniden yazar.”  "Okumak için yeterli zamanın olmayışı alışıldık bir şikâyettir. Ancak farklı kitapseverler tarafından kaleme alınan bu yazılar toplamı, okumanın neden dişlerinizi fırçalamak kadar düzenli bir eylem olması gerektiğini gösteriyor."  Emma Hagestadt, Independent "Coşkun... İncelikli... İlham verici ve derinlikli... Okuma üzerine etkileyici ve zekice bir savunu."James Urquhart, Financial Times
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarPDF6.23 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarEPUB6.96 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarMOBI5.49 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarODF5.86 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarDJVU7.32 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarRAR4.76 MB İndir
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarZIP4.39 MB İndir

    ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Okuma Üzerine Yakın OkumalarPDF6.23 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar: Tamamı Ücretsiz 10 Kitap

    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Belki de Sevemedik - 1PDF6.23 MB İndir
    Belki de Sevemedik - 2PDF5.80 MB İndir
    Belki de Sevemedik - 3PDF6.10 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 1PDF5.10 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 2PDF5.50 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 3PDF5.80 MB İndir
    Bir Yudum AşkPDF4.75 MB İndir
    Dua Gibi SevPDF5.40 MB İndir
    Sessizlik Artık SensizlikPDF5.90 MB İndir
    Yüreğin Yorgunluk GörmesinPDF5.65 MB İndir

    Benzer Kitaplar




    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    Bazen durup ne yaptığımı düşünüyorum. Hava güneşli, dışarısı cıvıl cıvıl, başka bir yerde olma isteğinin ağırlığı çökmüş, ben bir şey okuyorum. Arkadaşlarla buluşup sohbet ederim, sahile inerim, Kadıköy’de dolanırım, yapacak onca şey var ama ben odamdayım, neden? Neden olduğunu okuduğum şey ellerimi terlettiği zaman anlarım, yapılan araştırmalara göre metindeki olaylar beynin belli başlı bölgelerinde havai fişekler patlatıyormuş, örneğin karakter uçurumun kenarında yürüyor, ellerim terliyor. Karakter kapıyı açıyor, dokunma duyumun ateşlendiği bölgede hareketlenme gözleniyor. Başka bir yaşamı sürdürüyoruz, gerçeklik algımız -eğer biyolojik ve fizyolojik şartlar sağlandıysa- başka bir yaşama yol açabiliyor. Karakterle özdeşleşiyorum, yaşantımda bir zenginlik seziyorum, değişiyorum. Gözümden yaş geliyor, insanlığımı hatırlıyorum. Böyle şeyler neden odamda olduğumu, aslında yaşamaya ara vermediğimi, belki de hiç öylesi yaşamadığımı hatırlatıyor, okumaya devam ediyorum o zaman, bu kez tedirgin değilim. Anlamı yakalıyorum ve devam ediyorum. Anlamı hep yakalıyorum, ıskaladığım hiç olmadı. Büyüklük karşısında hayranlık duyuyorum, seçimlerimi kabulleniyorum, sonraki metni, sonraki günü merak ediyorum. Okumak merakımı diri tutuyor, her şeyin şimdisinden ve sonrasından keyif alıyorum, yaşam hafifliyor ve kendini gösteriyor. Fazlası veya eksiği nasıl olurdu bilmiyorum, bundan ibaretim. İyiyim, hayat süper. Çoğu zaman. The Paris Review röportajlarını okurken yazarların aşağı yukarı benzer şeyler hissettiklerini sevinerek görmüştüm, bu derlemeyle birlikte inancım iyice pekişti; bundan başkasını yapamayacağım. Okuduğum şeyi bitirmek için rapor alıp eve gitmeyi dileyeceğim, metroda en ideal okuma bölgesini kapmaya çalışacağım, yaşamımı okumaya göre biçimleyeceğim. Biçimledim. İyi böyle. Başkaları için iyinin ne olduğunu merak etmeyi sürdürürken bu metne denk geldim, biraz daha anlam aldım, başka tutkunların olduğunu görmek daha iyi hissettirdi. Metnin orijinal adı Stop What You’re Doing and Read This! hem bir davet hem de diğer işlerin yanında okumanın önceliğine dikkat çeken bir isim. Her şeyi bırakıp okumalıyız, okursak her şey daha farklı bir şeye dönüşeceği için. Daha derin, daha parlak, daha görünür. O yüzden gerçekten de işi gücü bırakıp okuyun bunu. Ben bisikletle sahile inecektim, yağmur başlayınca vazgeçip okumaya başladım. Keşke bir seri haline gelse bu iş, başka yazarlar, akademisyenler de okuma deneyimlerini yazsalar.
    Önsöz. Birleşik Krallık’ta her üç gençten birinin yılda sadece iki ya da daha az kitap okuduğu, her altı çocuktan birinin okul dışında eline nadiren kitap aldığından bahsediliyor ve bu durumun şiddetli bir utanca ve başarısızlık duygusuna yol açtığı söyleniyor. Oturup ağlayasım geldi, bizde yedi kişiye yılda bir kitap düşüyordu galiba, okumayanların utanç veya başarısızlık hissettiklerini de hiç sanmıyorum, hele o kadar kitap düşmanlığı varken. Dijital çağda kitap okumaya lüzum olmadığına dair sağda solda yazılanlara bakıyorum, sonra yalnız olduğumu hissediyorum. Beyinde çok çılgın şeyler oluyor ve hiçbirinden haberdar olmayan milyonlarca insan var, bu insanlarla iletişim kurmak çok zor. Söz gelişi, öne sürdükleri fikirler ahmaklığımı hissettiriyor, uzaklaşmaktan başka bir çare göremiyorum. Neyse, kitabın bir manifesto olduğu ve amacın okumanın gündelik yaşamın bir parçası olduğuna inandırmak olduğu söyleniyor. Buna inanan veya inanacak olan insanlar elden gelsinler, ben böylelerini pek göremiyorum. Bir bölümde akademisyenlerden bahsediliyor, edebiyatın gösterdiği güzel uçurumlardan bahsetmeyenler, bahsetmeye korkanlar, kalıpların dışına çıkmayanlardan. Çok sayıdalar, edebi coşkuyu araştırmalarına katmaktan imtina ediyorlar, ironik bir şekilde duygusuz, kuru bilgi taşıyan metinler çıkıyor ortaya böylece. Bir avuçtur coşkulu olanlar, ben uyduruk akademik serüvenimde bir tanesine bile rastlamamış olsam da, mesela şimdi Onat Kutlar’ın ve metinlerinin etrafında dönen incelemelerin, anıların olduğu bir derlemeyi okuyorum, Ayşe Özata Dirlikyapan’ın yazısı ne hoş bir yazı, heyecanı sürdürenlerin olduğunu görüp seviniyorum. Hocaya çok saygı. Okuma Üzerine Yakın Okumalar’da yer alanlar heyecanlarını okuma üzerinde yoğunlaştırmışlar, özellikle Tim Parks’ın, Jeanette Winterson’ın ve Blake Morrison’ın yazılarını okuduktan sonra ne yaptığıma dair sorgulamalara daha az kapılacağımı düşünüyorum. Sanırım ne yaptığımı biliyorum artık.
    Zadie Smith’le başlıyoruz, Kütüphane Hayatı. Smith, evindeki ve evinin yakınındaki küçük kütüphanelerdeki okuma edimi üzerinde yoğunlaşıyor. Penguin’in karton kapak devrimi 50’lerin ve 60’ların kültürel yaşamını çok etkilemiş, böylece -en fazla bir paket sigara fiyatına- Camus, D. H. Lawrence gibi yazarlar okunur hale gelmiş. Smith’in babası kitaplarla doldurmuş evi, iyice bir okuduktan sonra da hiçbir şey okumamış. Annesi de çok okurmuş, böylece evdeki kitapların sayısı artmış. Müthiş bir ortam; ev kitap dolu ve anneyle baba sağlam birer okur. Ben başlarda ilgiyle, sonrasında başka okunacak bir şey olmadığı için çaresizlikle ansiklopedileri karıştırıp dururdum. Abim yan dairedeki şirketin siyah bir torba içinde çöpe attığı dosyaları falan zaman zaman eve getirirdi, mesela kaza yapmış bir araç için tutulan sigorta kayıtlarını okuyarak aracın fotoğraflarına bakardım. Hikâye üfür dur. Gökdemir İhsan da benzer bir şey anlatmıştı, çocukluk yıllarında evde sadece Yasin ve sürücü kursu kitabı varmış. Üzülüyorum, insanlar nasıl ortamlarda büyüyorlar ya. Neyse, Smith kütüphanede bir şeyleri nasıl öğreneceğini öğrenmiş, tabii evdeki araştırma şevkinden yola çıkarak. Milton’ın Şeytan’ın tarafında olduğunu, Malcolm X’i, V. Henry’yi, dünyayı öğrenmiş orada. Yerel kütüphanelerin başka hayatlara açılan geçitler olduğunu keşfetmiş, okudukça okumuş. Ne güzel.
    Blake Morrison, Okumayla İlgili On İki Düşünce. Kendime yonttuğum çok şey çıktı buradan. Birkaç düşünceyi alayım, örneğin “kaçış”. Morrison, bir arkadaşının çocukken yatağının etrafına kitaptan duvarlar ördüğünü söylüyor, böylece ailesinin yarattığı terör ortamından kurtulmaya çalışıyormuş. David Copperfield’ın da buna benzer bir hadise geçiyor başından, alıntı yapılıyor ve gerçekle kurmaca arasındaki fark ortadan kalkıyor. En iyi kitaplar en iyi geçitler haline geliyor, yaşamda aşılması güç engeller var ve yıkılmıyor, öyleyse kurmacayla başka bir şeye dönüşecekler. “Sahiplenme” fikrine bakalım, yazarlar metinlerini bir noktadan sonra bırakmak zorundalar. Çok örneği var da birini hatırladım şimdi; Asimov bir metniyle ilgili yapılan yoruma katılmıyor ve konuşmacıya bu durumu anlattığı zaman konuşmacı Asimov’un ne düşündüğünün kendisi için pek bir önem taşımadığını, yorumunun pek de yanlış olmadığını söylüyor. Eh, bir metnin veya eylemin kaynağını bulabileceğimizi iddia etmek çok iyimser bir davranış olur, kendimiz bulamasak da bir başkasının bakışıyla ortaya çıkabileceğini kabul etmemiz gerekir. Farklı okuma biçimleri farklı sonuçlar verir, öyleyse gözden kaçırdığımız bir şeylerin varlığı çok da şaşırtmamalı. Sahiplenmede aşırıya kaçmakla ilgili bir hikâye anlatılmış, ilginç. Tobias Wolff otobiyografisinde lise zamanlarının son iki yılını anlatıyor. Okul dergisi için yazma denemelerini sürdürürken okulun bitişiğindeki kız okulunun dergisinde bir öykü okuyor. Öykü tamamıyla kendisinin, kendisini anlatıyor. Alt üst oluyor Wolff, öyküyü istemsizce baştan yazıp altına imzasını atıyor ve Hemingway’in jüri üyesi olduğu bir yarışmaya gönderiyor. Öykü birinci geliyor ama katakulli ortaya çıkınca Wolff’un ödülü elinden alınıyor, okulundan şutlanıyor falan. Kısacası başkaları tarafından yazılabiliriz ve bu iyi bir şeydir, kendimizle karşılaşmak da yalnız hissetmemeye dahil. Bir de “ben” deme cesaretiyle ilgili bir bölüm var. Etik giriyor işin içine. Ne kadar dürüst ve açık olabiliriz, kendimizi ne ölçüde anlatacağız? Knausgaard ailesinin açtığı davalarla uğraşırken yazdıklarından ötürü pişman olmadığını söylüyor, edebiyatın kişisel alengirlere meydan okutacak cesareti verdiği malum. Morrison, öğrencilerinin sık sık bu tür problemlerle geldiklerini söylüyor, cevabı hep aynı. Başkalarının metinlerinde kendinizi buluyorsanız başkaları da sizin açıklığınızda kendilerini bulabilirler. Söylenemeyenin açığa çıkması, dipte gömülü olanın kendini özgür bırakması deli rahatlatıcı bir şey, yüklerden kurtulma hissi. Edebiyat kanonuyla ilgili bölümde Bloom’u buldum; yazarın ve okurun coşkusunun birleştiği noktalarda kanonlar oluşuyor. Makul. Öznel kanonları oluşturana kadar başka kanonlardan metin çarpabiliriz, bunda çekinecek bir şey yok. Çarpacağız.
    Tim Parks, Etkin Okuma. Dikkatimiz korkunç dağınık, telefonuma bakmadan on beş dakikanın geçmek bilmediği bir durum hiç olmadı, hatta eve gelince telefonu başka bir odada bırakıp üç saatte bir bakarım, benim için sorun yok ama diğerleri? Ferit Burak Aydar bugün tweet atıp bahsetti bu durumdan; okumak için zaman yokken büyük eserleri nasıl okuyacağız? Friends izleyebiliriz okumak yerine, Anna Karenina’nın çok daha fazlasını dizilerde bulamaz mıyız? Okumaya zamanımız yoksa tesellidir bu, çağımız dandik teselliler çağıdır ve akademisyenler klasikleri okumamalarından garip bir övünçle bahsedebilmektedirler, o zaman okumanın niteliğini parlatmak mı gerekir, Sokrates’in argümanlarına yeni ataklar mı bulunmalı? Parks, okumanın hallerinden bahsediyor biraz. Haz alıyoruz, farkındalık ve uyanıklık kazanıyoruz, anlatıcının/yazarın ne yapmaya çalıştığını anlamak için kafa patlatıyoruz, okur olarak kendimizi metin ve dünya karşısında yeniden konumlandırıyoruz. Sırf bu sonuncusu için okumaya devam edebilirim. Tek sözcük yazmam bundan sonra, yeter ki yüz yaşıma kadar şimdiki gibi okuyabileceğimi bileyim. Zamanı gelmemiş metinleri bile.
    Diğer makaleler de sıkı, bu nihayetsiz ihtirasa bulaşanlar zaten okusun da biraz olsun sözcük kovalayan, kovalamış herkes için bu derleme, ıska geçilmemeli.


    Yaratıcı okuma çalışmaları için bir kaynak.


    Güzel denemelerden müteşekkil kısmen akıcı hoş bir kitap.


    Her okurun bir başlangıç noktası vardır kitap bunu ele alıyor güzel


    Okuma üzerine yazıların bir derlemesini oluşturmak çok güzel bir fikir. Başta derinlikli bir izlenimin de veriyor kitap. Fakat bu alanda şimdiye kadarki en yüzeysel ve başlangıç düzeyi yazıları okudum diyebilirim. Bir iki tanesini beğendiğimi inkar etmeyeceğim ama genel bir değerlendirmem:beklentimin çok altında bir kitap olduğu. Ayrıca dili de tuhaf:çeviri kaynaklı olsa gerek. Ana fikri anlıyorsunuz fakat çevirmen biraz uğraşıp daha anlaşılır ve incelikli cümleler kullanma gayretine girmemiş gibi. Pek akıcı değildi o yüzden

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *