‘’Gizlilik insanlar arasına bariyerler yerleştirir ama aynı zamanda dedikodu ya da itiraf yoluyla bariyerleri yıkma cazibesi de sunar. Bu cazibeye bir üst ton olarak sırrın ruhsal hayatı da eşlik eder. Böylece sırrın sosyolojik anlamı, uygulamadaki ölçüsü ve işleme şekli, sırrı kendine saklama kapasitesinde ya da ihanet etme dürtüsüne karşı direncinde aranmalıdır. Bu saklama ve açıklama oyunundan insan ilişkilerinin nüansı ve kaderi ortaya çıkar.’’Ünlü Alman sosyolog Georg Simmel’in toplumsal etkileşimcilik üzerine yoğunlaşan çığır açan düşünceleri, günümüzde de çağdaş sosyoloji kuramlarını etkilemeye devam ediyor. Gizli toplumlar üzerine ortaya koyduğu bu çalışmasında Simmel, bireysel ilişkiler üzerinden temellenen gizlilik kavramının, Afrika kabilelerinden masonlara oradan da merkezi politik güçlere uzanan etkisinin izlerini sürüyor.
Bilgi ön koşulunun toplumsal ilişkilerin kurulmasında temel olduğunu söylüyor Simmel, etiketler üzerinden sahip olunan bilgi ilk adımın atılmasını sağlayabilir ama bu ilişkilerin devam edebilmesi, ilişkinin doğasına göre derinleşebilmesi için belirli oranda bir şeffaflığın yavaş yavaş ortaya çıkabilmesi gerekiyor. Aslında ikili bir yapı; karşımızdakini kurgularız ve bunu yaparken onun bize verdiğiyle ona dair bizdeki veri birleşir ve ortaya çıkan ilişki bu ikisinin etrafında sürekli dönüp durur, verileri bazen yanlış değerlendiririz veya duygularımız bu verileri yanlış değerlendirmemize yol açar. Gerçek durumlar en dolaysız bilgi kaynakları olsa da kolaylıkla görmezden gelinebilir; karşımızdaki kişi ilişkiyi bozuma uğratacak davranışlarda bulunabilir veya söylediği şeyler umulanın -umulan burada şeffaflık, içtenlik, sevgi gibi pek çok anlama gelebilir- çok uzağında kalabilir. Acı verici bir deneyimdir bu, kurgulananın gerçekle çarpışması sonucu yıkım çok ağırdır. Neyse ki kurgulama yeteneği burada devreye giriyor; daha önceki yıkımlardan kurtulma başarısı yeni duruma uydurulabiliyor, kurgulanacak yeni biri ortaya çıkabiliyor veya her şeyden önce birey kendini baştan kurgulayıp düşünce paradigmasını değiştirebiliyor, öğreniyor ve yıkıntıları temizleyerek yeni bir şeylere başlayabiliyor. İnsan kendini yenileme gücüne sahip. Hallelujah!
“Kişi hiçbir zaman başka birini tam olarak tanıyamaz; çünkü bu her bir düşünce ve duygunun bilinmesi anlamına gelirdi; bunun yerine, gözlemlediğimiz parçaları kullanarak kişisel bir bütün oluştururuz, bu bütün de özel bakış açımızın görmemize izin verdiği orana bağlı olarak şekillenir.” (s. 6) Gözlemleyemediğimiz parçalar gizlenmeleri veya gerçeğin çarpıtılması yoluyla değiştirilmeleri sonucu saklı kalırlar, yalanın negatif ucu. Simmel’e göre insanın aldığı en ciddi kararlar karmaşık bir karar mekanizmasının ürünüdür ve mekanizmanın çoğu parçası “kandırılmadığımızı varsayar”. Bir insan diğerini hiçbir zaman tam olarak tanıyamayacağına göre ilişkinin sürüp sürmeyeceğini belirleyebilmek için bir orta noktada buluşulması gerektiğini düşünür ve şeffaflığı bu yüzden sağlar, karşıdaki de aynı ölçüde şeffaf olursa uyumun ortaya çıkıp çıkmayacağı görülür. Tabii karşı tarafın hakikati farklıdır ve bunu paylaşmak istemeyebilir, ilişkinin doğasını çeşitli sebeplerle tam olarak kavrayamadığından dışa kapalı bir sisteme dönüşüp sosyalliğin diyalektiğini paramparça edebilir. İyi halt eder, aptal mıdır nedir ya. Dürüstlük eksikliği, kişiliğimizden uzakta konumlanan kişilerden doğuyorsa üstesinden gelinebilir ama Simmel bir çember oluşturuyor, çemberin içindeki az sayıda insanın, belki tek bir insanın bu eksikliği taşıması “hayatı dayanılmaz hale getirir” ve insan o çemberden kendisi kurtulur. Eh, dolu silahı karşımızdakine verip namluyu bize doğrultmamasını umuyoruz ama daha en başta o silahı vermemeliydik.
Simmel buyurur ki bu güven-güvensizlik ilişkisinden doğan modern hayat, her zerresinde bu teraziyi taşır ve hiyerarşik yapıların her türünde bu ilişkinin izi vardır. Yalanı toplumsal yaşamdan silmek demokratik bir eylemdir ama gerçeğin oluşumunu da ortadan kaldıracaktır, zira gerçek olan saf gerçek olarak ortaya çıkmaz, gözlemlenebildiği ve yanılgıların arasında gerçek olduğu için ortaya çıkar. İşin çekici kısmı, içinde her an bir parça gizin bulunabileceği fikridir ki bu kasıtlı olarak yalan söylenmesinin, birine zarar verilmesinin dışında bir olgudur. Sosyal ilişkilerde karşılıklı bilginin bir ön koşul olmadığını söyler Simmel, onsuz da ilişki kurulabilecektir ama ölçek büyüdükçe eksiksiz bilgiyle bilginin noksanlığı aynı ölçüde yıkıcı hale gelir, ikisinde de güvenin oluşması mümkün olmaz. Paraya duyulan güven böyle bir dengenin ürünüdür mesela, yoksa bir kağıt parçasının satın alım gücü yaratması kadar mantıksız bir şey olabilir mi?
Gizlilik. Yıkıcılığının dışındaki rollerinden biri, hayatın mahrem içeriklerine saygı. Bunun yanında sosyal çıkarlara zarar gelmesi ihtimali doğduğunda kişiden gizliliğini sürdürmesi beklenemez, Simmel’e göre bu yıkıcı gizlilik sosyal tahribatının yanında kişisel tahribata da yol açar, toplum-birey bağı doğru orantılı olarak ilerler. Gizliliğin psikolojik ve sosyolojik özelliklerini açıklar Simmel; gizliliği yıkmaya çalışan baskıcı karakterin yapısını, her yere kamera yerleştirip özel hayatı kayıt altına alan organizasyonun nasıl çalıştığını inceler. Evliliği de inceler, evlilikte gizliliğin ve şeffaflığın tarih boyunca değiştirdiği biçimleri anlatır. Kısacası, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasının kafasına atmayın. Bu bir saf çıkarcılık değildir, empati gereğidir. İnsanlık gereği. “Gizlilik, diğer şeylerin yanı sıra, ahlaki kötülüğün sosyolojik ifadesidir.” (s. 25) Sonrasını iyi biliyorum, anlatmayacağım. Merak eden göz atsın. Ha, bir de gizliliğin felaket üretme gücü taşıdığını söyler Simmel, bize de ellerinden öpmek düşer.
Daha büyük ilişkilere, demokrasiye ve devlete doğru yönlendiğimiz noktada bilginin gizliliği hususu incelenir. Laborit, İnsan ve Kent nam metninde bilgiye sahip olmanın sınıfsal yapıyı doğurduğunu ve dünyayı cehenneme çevirdiğini söyler. Bilgi güçtür ve paylaşılmadığı müddetçe güç kimin/neyin elindeyse o varlığını sürdürecektir. Mikro ölçekte birçok tarikatı, örgütü, gizli kapaklı işlerin peşinde koşan topluluğu değerlendiren Simmel, gizliliğin sosyolojik donelerinin bu küçük gruplarda tam anlamıyla var olabildiğini, grupların gizliliği korumak amacıyla oluşturduğu kuralların bireyselliği yok edip etmediğini, bunlarla ilgili pek çok şeyi ele alır. Gizli toplulukların ortaya çıkmasında despotluğun izi vardır ve merkezi güçlerden kaçmak için evin bir odası da sığınaktır, yer altındaki mahzenler de. Dolayısıyla gizliliğin pek çok sebebi olduğu gibi pek çok türü de vardır, her örgüt bir iç sosyallik yaratır ve bu minyatürde en dış katmanın var olmasını sağlayan öğeler değişime uğrayarak, şartlar tarafından biçimlendirilerek varlığını sürdürür. Toplumsal roller, ritüellerdeki görevlerle, hiyerarşik yapıdaki basamaklarla ve benzer yapılarla canlandırılır ve böylece minyatürün kısıtlılığı, olağanüstü anlamlar taşıyan şekilcilik yoluyla ortadan kaldırılır. Gizlilik yeni üyenin tam olarak kabul edilmesi gereken sınavlardan belli bir bilginin korunmasına kadar pek çok edime yayılmıştır, mesela Sandman’in bir macerasında, ilk kitapta olması lazım, Afrika’daki bir kabilenin erginlik ayininde genç bir yerli, kendisine verilen görevi yerine getirince dedesinin anlattığı büyük sırdan haberdar olur. Kahramanın yolculuğu da böyle bir kabuldür, ulaşılacak pek çok seviye/yer, gizliliğin sürdürülmesini sağlayan ritüellerin bir bir öğrenilip uygulanmasının ve başarılı olunmasının sonucudur.
Böyle bir gizli toplulukta yer alan bireylerin yaşamları, uymaları gereken kurallar ve pek çok bileşen de sonlara doğru inceleniyor, iyi oluyor.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Bilgi ön koşulunun toplumsal ilişkilerin kurulmasında temel olduğunu söylüyor Simmel, etiketler üzerinden sahip olunan bilgi ilk adımın atılmasını sağlayabilir ama bu ilişkilerin devam edebilmesi, ilişkinin doğasına göre derinleşebilmesi için belirli oranda bir şeffaflığın yavaş yavaş ortaya çıkabilmesi gerekiyor. Aslında ikili bir yapı; karşımızdakini kurgularız ve bunu yaparken onun bize verdiğiyle ona dair bizdeki veri birleşir ve ortaya çıkan ilişki bu ikisinin etrafında sürekli dönüp durur, verileri bazen yanlış değerlendiririz veya duygularımız bu verileri yanlış değerlendirmemize yol açar. Gerçek durumlar en dolaysız bilgi kaynakları olsa da kolaylıkla görmezden gelinebilir; karşımızdaki kişi ilişkiyi bozuma uğratacak davranışlarda bulunabilir veya söylediği şeyler umulanın -umulan burada şeffaflık, içtenlik, sevgi gibi pek çok anlama gelebilir- çok uzağında kalabilir. Acı verici bir deneyimdir bu, kurgulananın gerçekle çarpışması sonucu yıkım çok ağırdır. Neyse ki kurgulama yeteneği burada devreye giriyor; daha önceki yıkımlardan kurtulma başarısı yeni duruma uydurulabiliyor, kurgulanacak yeni biri ortaya çıkabiliyor veya her şeyden önce birey kendini baştan kurgulayıp düşünce paradigmasını değiştirebiliyor, öğreniyor ve yıkıntıları temizleyerek yeni bir şeylere başlayabiliyor. İnsan kendini yenileme gücüne sahip. Hallelujah!
“Kişi hiçbir zaman başka birini tam olarak tanıyamaz; çünkü bu her bir düşünce ve duygunun bilinmesi anlamına gelirdi; bunun yerine, gözlemlediğimiz parçaları kullanarak kişisel bir bütün oluştururuz, bu bütün de özel bakış açımızın görmemize izin verdiği orana bağlı olarak şekillenir.” (s. 6) Gözlemleyemediğimiz parçalar gizlenmeleri veya gerçeğin çarpıtılması yoluyla değiştirilmeleri sonucu saklı kalırlar, yalanın negatif ucu. Simmel’e göre insanın aldığı en ciddi kararlar karmaşık bir karar mekanizmasının ürünüdür ve mekanizmanın çoğu parçası “kandırılmadığımızı varsayar”. Bir insan diğerini hiçbir zaman tam olarak tanıyamayacağına göre ilişkinin sürüp sürmeyeceğini belirleyebilmek için bir orta noktada buluşulması gerektiğini düşünür ve şeffaflığı bu yüzden sağlar, karşıdaki de aynı ölçüde şeffaf olursa uyumun ortaya çıkıp çıkmayacağı görülür. Tabii karşı tarafın hakikati farklıdır ve bunu paylaşmak istemeyebilir, ilişkinin doğasını çeşitli sebeplerle tam olarak kavrayamadığından dışa kapalı bir sisteme dönüşüp sosyalliğin diyalektiğini paramparça edebilir. İyi halt eder, aptal mıdır nedir ya. Dürüstlük eksikliği, kişiliğimizden uzakta konumlanan kişilerden doğuyorsa üstesinden gelinebilir ama Simmel bir çember oluşturuyor, çemberin içindeki az sayıda insanın, belki tek bir insanın bu eksikliği taşıması “hayatı dayanılmaz hale getirir” ve insan o çemberden kendisi kurtulur. Eh, dolu silahı karşımızdakine verip namluyu bize doğrultmamasını umuyoruz ama daha en başta o silahı vermemeliydik.
Simmel buyurur ki bu güven-güvensizlik ilişkisinden doğan modern hayat, her zerresinde bu teraziyi taşır ve hiyerarşik yapıların her türünde bu ilişkinin izi vardır. Yalanı toplumsal yaşamdan silmek demokratik bir eylemdir ama gerçeğin oluşumunu da ortadan kaldıracaktır, zira gerçek olan saf gerçek olarak ortaya çıkmaz, gözlemlenebildiği ve yanılgıların arasında gerçek olduğu için ortaya çıkar. İşin çekici kısmı, içinde her an bir parça gizin bulunabileceği fikridir ki bu kasıtlı olarak yalan söylenmesinin, birine zarar verilmesinin dışında bir olgudur. Sosyal ilişkilerde karşılıklı bilginin bir ön koşul olmadığını söyler Simmel, onsuz da ilişki kurulabilecektir ama ölçek büyüdükçe eksiksiz bilgiyle bilginin noksanlığı aynı ölçüde yıkıcı hale gelir, ikisinde de güvenin oluşması mümkün olmaz. Paraya duyulan güven böyle bir dengenin ürünüdür mesela, yoksa bir kağıt parçasının satın alım gücü yaratması kadar mantıksız bir şey olabilir mi?
Gizlilik. Yıkıcılığının dışındaki rollerinden biri, hayatın mahrem içeriklerine saygı. Bunun yanında sosyal çıkarlara zarar gelmesi ihtimali doğduğunda kişiden gizliliğini sürdürmesi beklenemez, Simmel’e göre bu yıkıcı gizlilik sosyal tahribatının yanında kişisel tahribata da yol açar, toplum-birey bağı doğru orantılı olarak ilerler. Gizliliğin psikolojik ve sosyolojik özelliklerini açıklar Simmel; gizliliği yıkmaya çalışan baskıcı karakterin yapısını, her yere kamera yerleştirip özel hayatı kayıt altına alan organizasyonun nasıl çalıştığını inceler. Evliliği de inceler, evlilikte gizliliğin ve şeffaflığın tarih boyunca değiştirdiği biçimleri anlatır. Kısacası, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasının kafasına atmayın. Bu bir saf çıkarcılık değildir, empati gereğidir. İnsanlık gereği. “Gizlilik, diğer şeylerin yanı sıra, ahlaki kötülüğün sosyolojik ifadesidir.” (s. 25) Sonrasını iyi biliyorum, anlatmayacağım. Merak eden göz atsın. Ha, bir de gizliliğin felaket üretme gücü taşıdığını söyler Simmel, bize de ellerinden öpmek düşer.
Daha büyük ilişkilere, demokrasiye ve devlete doğru yönlendiğimiz noktada bilginin gizliliği hususu incelenir. Laborit, İnsan ve Kent nam metninde bilgiye sahip olmanın sınıfsal yapıyı doğurduğunu ve dünyayı cehenneme çevirdiğini söyler. Bilgi güçtür ve paylaşılmadığı müddetçe güç kimin/neyin elindeyse o varlığını sürdürecektir. Mikro ölçekte birçok tarikatı, örgütü, gizli kapaklı işlerin peşinde koşan topluluğu değerlendiren Simmel, gizliliğin sosyolojik donelerinin bu küçük gruplarda tam anlamıyla var olabildiğini, grupların gizliliği korumak amacıyla oluşturduğu kuralların bireyselliği yok edip etmediğini, bunlarla ilgili pek çok şeyi ele alır. Gizli toplulukların ortaya çıkmasında despotluğun izi vardır ve merkezi güçlerden kaçmak için evin bir odası da sığınaktır, yer altındaki mahzenler de. Dolayısıyla gizliliğin pek çok sebebi olduğu gibi pek çok türü de vardır, her örgüt bir iç sosyallik yaratır ve bu minyatürde en dış katmanın var olmasını sağlayan öğeler değişime uğrayarak, şartlar tarafından biçimlendirilerek varlığını sürdürür. Toplumsal roller, ritüellerdeki görevlerle, hiyerarşik yapıdaki basamaklarla ve benzer yapılarla canlandırılır ve böylece minyatürün kısıtlılığı, olağanüstü anlamlar taşıyan şekilcilik yoluyla ortadan kaldırılır. Gizlilik yeni üyenin tam olarak kabul edilmesi gereken sınavlardan belli bir bilginin korunmasına kadar pek çok edime yayılmıştır, mesela Sandman’in bir macerasında, ilk kitapta olması lazım, Afrika’daki bir kabilenin erginlik ayininde genç bir yerli, kendisine verilen görevi yerine getirince dedesinin anlattığı büyük sırdan haberdar olur. Kahramanın yolculuğu da böyle bir kabuldür, ulaşılacak pek çok seviye/yer, gizliliğin sürdürülmesini sağlayan ritüellerin bir bir öğrenilip uygulanmasının ve başarılı olunmasının sonucudur.
Böyle bir gizli toplulukta yer alan bireylerin yaşamları, uymaları gereken kurallar ve pek çok bileşen de sonlara doğru inceleniyor, iyi oluyor.
Okunması gerekli bir kitap, kitapligimizda bulunması gerekli bir kitap..
güzel.. çok güzel..
Sosyolojide yüksek lisans yapan arkadaşım için almıştım. Kendisi çok beğendiğini söyledi 🙂
Okumaya heyecanlandığım eserlerden biri. Gözüm postacıda.