II.Dünya Savaşı sırasında ailesi tarafından güvenliği için uzak bir köye gönderilen bir çocuğun oradan oraya savruluşunun sinirleri hırpalayan hikayesi olan Boyalı Kuş,dehşetle vahşetin, masumiyetle sevginin yakınlığını irdeleyen bir şaheserdir.Edebiyat tarihinin en önemli ve özgün yazarlarından Kosinski'nin ilk ve en ünlü eseridir.
Kosinski’nin çocukluğundan pek çok şey taşıyor olsa da Kosinski otobiyografik olmadığını söylüyor. Zaten değil, o kaygının güdülmediği daha ilk sayfalardan belli. Her şey savaşın, korkunun, dehşetin içinde gizli, hiçbir şey ortada yok. Bir çocuk ve şahit oldukları, bu kadar. Otobiyografik mi şimdi bu. Değil.
Kosinski çocukken annesinden babasından ayrılıyor, çünkü II. Dünya Savaşı’nda çocuğun bir başına daha kolay kaçabileceğini düşünüyorlar. Saklıyorlar en başta, tanıdıkların yanına veriyorlar. Sonra olaylar oluyor, bizimki kaçıyor. O sırada işte şahit olduğu dehşetler ve küçük bir çocuğun gözünden savaş, vahşet. Çok kabaca, kısa kısa anlatıyorum çünkü savaş sırasında insanlar aynı. Köylüler daha doğrusu. Köylüler hayvanlık yapıyor, eğitimli kesim hayvanlık yapıyor.
En başta bu bizim çocuğumuz 6-7 yaşlarında. Kara gözlü, kara saçlı bir çocuk, bu yüzden sarışın ve mavi gözlü insanlar bu çocuğa çingene diyor ve çingenelerden ölümüne korkuluyor. Çingenelikten ziyade çocuğumuz Yahudi. Neden korktukları da belli oluyor böylece. Çocuğu vampir yerine koydukları bile oluyor. Bu kafada olan insanların neler yaptıklarını var sen düşün.
Böyle. Savaşta bir çocuk işte, olayı bu. Bir de Kosinski’nin son söz olarak yazdığı bir yazı var, orada anlattığına göre bu kitap basıldıktan sonra deli tehditler almış.
Bizim Yaban’ın aşksızını, köylere yayılmışını düşünün. Daha doğrusu Ahmet Celal miydi, onun yerine küçük bir çocuğu ve gaddar insanları koyun. İşte budur. Ha şey vardı, Yahudi tutsakların sadece bir numaradan ibaret oldukları toplama kamplarından bahsediliyordu. Remarque’ın Hayat Kıvılcımı diye bir romanı var, bu numara insanlardan birini çok güzel anlatıyor. Savaşın korkunç yanını, cepheleri ve sonrasını çok genç bir Alman arkadaşın gözünden görmek isterseniz. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ve Dönüş Yolu. Remarque’ın bütün kitapları aslında.
Çok güzel anlatılmış diyorum, suçluluk duyuyorum, insanlığımdan utanıyorum.
Kuş yakalanır, renklere boyanır, dış görünüşü değişir. Daha sonra salınıp kendi sürüsüne katıldığında kendi cinsleri onu tehdit olarak algılayıp kuşa saldırırlar, parçalarına ayırırlar…
Burada boyalı kuşumuz aslında küçücük bir çocuk. II. Dünya Savaşı’na bir de toplama kampları dışında, Alman köylülerin arasına karışmaya çalışan, ordan oraya savrulan bir Yahudi çocuğun gözünden bakılıyor. Zulüm, vahşet, işkence, korku… İnsanların eylemleri yaşadıklarıyla değerlendirilmeli. Eser bir otobiyografi olmasa bile, yazarın kendi hayatından da izler taşıyor. Aksi halde bu kadar akıcı, etkileyici anlatılamazdı.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Kosinski’nin çocukluğundan pek çok şey taşıyor olsa da Kosinski otobiyografik olmadığını söylüyor. Zaten değil, o kaygının güdülmediği daha ilk sayfalardan belli. Her şey savaşın, korkunun, dehşetin içinde gizli, hiçbir şey ortada yok. Bir çocuk ve şahit oldukları, bu kadar. Otobiyografik mi şimdi bu. Değil.
Kosinski çocukken annesinden babasından ayrılıyor, çünkü II. Dünya Savaşı’nda çocuğun bir başına daha kolay kaçabileceğini düşünüyorlar. Saklıyorlar en başta, tanıdıkların yanına veriyorlar. Sonra olaylar oluyor, bizimki kaçıyor. O sırada işte şahit olduğu dehşetler ve küçük bir çocuğun gözünden savaş, vahşet. Çok kabaca, kısa kısa anlatıyorum çünkü savaş sırasında insanlar aynı. Köylüler daha doğrusu. Köylüler hayvanlık yapıyor, eğitimli kesim hayvanlık yapıyor.
En başta bu bizim çocuğumuz 6-7 yaşlarında. Kara gözlü, kara saçlı bir çocuk, bu yüzden sarışın ve mavi gözlü insanlar bu çocuğa çingene diyor ve çingenelerden ölümüne korkuluyor. Çingenelikten ziyade çocuğumuz Yahudi. Neden korktukları da belli oluyor böylece. Çocuğu vampir yerine koydukları bile oluyor. Bu kafada olan insanların neler yaptıklarını var sen düşün.
Böyle. Savaşta bir çocuk işte, olayı bu. Bir de Kosinski’nin son söz olarak yazdığı bir yazı var, orada anlattığına göre bu kitap basıldıktan sonra deli tehditler almış.
Bizim Yaban’ın aşksızını, köylere yayılmışını düşünün. Daha doğrusu Ahmet Celal miydi, onun yerine küçük bir çocuğu ve gaddar insanları koyun. İşte budur. Ha şey vardı, Yahudi tutsakların sadece bir numaradan ibaret oldukları toplama kamplarından bahsediliyordu. Remarque’ın Hayat Kıvılcımı diye bir romanı var, bu numara insanlardan birini çok güzel anlatıyor. Savaşın korkunç yanını, cepheleri ve sonrasını çok genç bir Alman arkadaşın gözünden görmek isterseniz. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ve Dönüş Yolu. Remarque’ın bütün kitapları aslında.
Çok güzel anlatılmış diyorum, suçluluk duyuyorum, insanlığımdan utanıyorum.
Kuş yakalanır, renklere boyanır, dış görünüşü değişir. Daha sonra salınıp kendi sürüsüne katıldığında kendi cinsleri onu tehdit olarak algılayıp kuşa saldırırlar, parçalarına ayırırlar…
Burada boyalı kuşumuz aslında küçücük bir çocuk. II. Dünya Savaşı’na bir de toplama kampları dışında, Alman köylülerin arasına karışmaya çalışan, ordan oraya savrulan bir Yahudi çocuğun gözünden bakılıyor. Zulüm, vahşet, işkence, korku… İnsanların eylemleri yaşadıklarıyla değerlendirilmeli. Eser bir otobiyografi olmasa bile, yazarın kendi hayatından da izler taşıyor. Aksi halde bu kadar akıcı, etkileyici anlatılamazdı.
Dili çok güzel ancak dehşet içeren kısımları biraz zorlayıcı
sıradışı bir otobiyografi!!!Boyalı kuşu okuduktan sonra diğer kitaplarını tekrar okuma gereği hissettim.
kitap çok güzel fakat bazı sahneleri çok yoğun ve sık sık tekrar ettiği için rahatsiz oldum