Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Anlatım Teorisine Giriş

Kategori: Sanat Yazar: Matias Martinez Yayınevi: Runik Kitap

Anlatım Teorisine Giriş

    Tanıtım Bülteni
    Anlatım teorisi, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası edebiyatbilimi çevrelerinin ilgi odağı hâline geldi. O zamanlar yapısalcılık ve göstergebilim çerçevesinde bu alana yön verecek önemli plan ve projeler ortaya çıkmış, çok sayıda eser yayımlanmış ve anlatım teorisi, akademinin en dikkate değer alanlarından biri olmuştur. Michael Scheffel ve Matías Martínez tarafından kaleme alınan ve Alman akademisinde kısa sürede bir klasik hâline gelen kitabın sadece Almanya’da neredeyse yüz bini bulan tirajıyla büyük bir ilgi ve dikkatle okunduğu anlaşılıyor. Scheffel ve Martínez’in sistematik bir yol takip ettikleri Anlatım Teorisine Giriş kitabında; diğer anlatım teorisi çalışmalarında görülen genel tasvirlerin yerine, kurmacanın temel olgusundan edebî anlatımın merkezî uzantıları türetilmekte ve araştırma konusu edilen eserlerdeki hem “ne” hem de “nasıl” soruları ayrıntılı bir şekilde cevaplanmaktadır. Farklı devirlerden ve farklı ülkelerin edebiyatlarından çok sayıda örneğin kullanıldığı kitaba, anlatı türü eserlerin farklı şekillerde analizini mümkün kılan anlatım biçimleri ve kavramları da konulmuş; burada, diğer çalışmalarda ihmal edilmiş –“kendi kendine fikir yürütmeler, kişinin kendi kendini sorgulaması”, “güvenilmez anlatım”, “olay, eylem”, “olayın motivasyonu”, “anlatılan dünya” ve “anlatım şeması” gibi– boyutlar da dikkate alınarak okuyucuya kapsamlı bir analiz imkanı sunulmuştur. Ayrıca edebiyatbilimindeki anlatım araştırmalarının sonuçları, diğer disiplinlerden araştırma sonuçlarıyla karşılaştırılmış, toplumdilbilim, bilişsel psikoloji, antropoloji ve tarih alanlarındaki anlatım teorilerine ve tekniklerine de yer verilerek eserin kapsamı edebiyat dışı alanlarda da rahatlıkla istifade edilebilir konuma yükseltilmiştir.
    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Anlatım Teorisine GirişPDF6.23 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişEPUB6.96 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişMOBI5.49 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişODF5.86 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişDJVU7.32 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişRAR4.76 MB İndir
    Anlatım Teorisine GirişZIP4.39 MB İndir

    ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Anlatım Teorisine GirişPDF6.23 MB İndir

    Sponsorlu Kitaplar: Tamamı Ücretsiz 10 Kitap

    Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
    Belki de Sevemedik - 1PDF6.23 MB İndir
    Belki de Sevemedik - 2PDF5.80 MB İndir
    Belki de Sevemedik - 3PDF6.10 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 1PDF5.10 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 2PDF5.50 MB İndir
    Sadece Allah'a Bırak - 3PDF5.80 MB İndir
    Bir Yudum AşkPDF4.75 MB İndir
    Dua Gibi SevPDF5.40 MB İndir
    Sessizlik Artık SensizlikPDF5.90 MB İndir
    Yüreğin Yorgunluk GörmesinPDF5.65 MB İndir

    Benzer Kitaplar




    Kitap Yorumları - (5 Yorum)


    İnsanoğlu önceleri, mitolojik/imgesel anlatımlarla; yaşamı, insanı, evreni anlamlandırmaya çalışmıştır. Daha sonra ise felsefe ve diğer düşünce öğretileriyle bakış açısını genişletmiştir ve geliştirmiştir. Metodolojik, sistematik, geliştirilebilir, devredilebilir, test edilebilir mantıksal değerler üretmiştir.
    Felsefe ise bilime geniş bir alan açmış ve rol ve ödev vermiştir. Bilimin el atmadığı alan yok gibidir. Bilim de endüstri ve teknolojiye yol gösterici olarak, insanın yaşamını ve diğer çalışma ve ilgi alanlarını daha verimli hale getirebilmek için keşif ve icatlar yapmıştır.

    Bilim; açık, genel, şeffaf, ulaşılabilir, anlaşılabilir nitelikte ve çıkar gözetmeden tüm insanlara hizmet edebiliyorsa bilimdir. Gizlenen, saklanan, anlaşılmayan bir öğe/anlatım içeriyorsa bilim olarak tanımlanamaz. Böylece; İdeoloji, spritüal bir öğreti, fantastik bir kurgudan öte gidemez.

    Teknoloji ise; ticari, bireysel, milli sır ve stratejiler içerebilir. Böyle bir deneyim ve bilginin açıklanmaması makul ve normal karşılanabilir. İlgi ve çalışma alanımız ne olursa olsun; iletişim için dil ve anlatım tekniklerine ihtiyaç duyarız. Bundan dolayıdır ki; dilbilim, anlambilim, göstergebilim yanında anlatı bilimi de önemsiyoruz.

    Her bilimin bir literatürü ve metodolojisi vardır. Zihinlerde oluşacak soruları, en net şekilde açıklayabilmek için ifade sanatlarını kullanırız. Kendini ifade edebilmek, yani anlatım yeteneği; yalnızca şiirin, romanın, öykünün, makalenin, esere dönüştürülmesinde gerekli değildir. Hukuk, siyaset, iktisat, tarih, ekonomi ve mühendislik alanlarında yanlış bir kurgu/anlatım/kanı/karar/rapor ve varsayım; telafisi mümkün olmayan kayıp ve haksızlıklara neden olabilir. Anlatı da bir bilim dalı olduğundan yola çıkarsak; bu kitapta farklı edebi eserlerden alıntılar yaparak, anlatımın kurgusu, içeriği edebiyat terazisi ile tartılmış/çözümlenmiş ve irdelenmiştir.

    Bir lisanı, ifade ve yorum sanatında kullanabilmek için, anlatı biliminde de giriş düzeyinde kazanım ve birikimlere ihtiyaç vardır. Eserin öncelikle bu alanda eğitim alan, akademik çalışmalar yapan, ifade sanatlarını yoğun kullananların ilgisini çekeceğini umuyorum.


    Naratoloji yani anlatıbilim üzerine merakı olanlar veya bu konuda çalışmayı düşünenler için başlangıç kitaplarından biri olabilir bu kitap. “Anlatmak” üzerine etimolojik bir giriş sunduktan sonra edebiyatta anlatımın özelliklerine değiniyor. Platon’un görüşleri ve Aristo’nun mimesisi de kitapta öncelikli olarak değinilen noktalardan. Ayrıca edebiyatın dünyanın bir taklidi olmadığını öne süren Smith’in görüşleri de karşı duruşu sergileyip kitaba çok boyutlu bir yapı kazandırıyor. Anlatım ve anlatılan konusunda zamanla farklı akımların etkisiyle de değişen kavramların aralarında nüans açıklanıyor. Bu konuda kafa karışıklığının önüne geçebilecek bir rehber kitap diyebiliriz.

    Genel olarak Gerard Genette’in görüşleri baz alınarak yola çıkılmış ve farklı kaynaklardan desteklenip örneklenmiş detaylar bulabilirsiniz. En önemlisi bunun bir çıkış noktası olarak kullanılması ve önemli diğer isimlerin de fikirlerine yer verilmesi oluyor. Bu anlamda görüşler arasında ve kavramlar konusundaki farklılıkları açıkça gösteren bir tablo da mevcut. Dönüp tekrar bakılmak istenirse kitapta bu tarz özet bilgi bölümleri ve tabloları mevcut.

    Tarihsel bir bilgi veya kronolojik sıralamayla teori geçmişi verilmemiş. Böyle temel bilgilere ihtiyaç duyanların bir ön okuma yapması gerekebilir. Ancak anlatıbilim olarak ismi kazandıran Toodorov’un ne ve nasıl konularına yaptığı katkıları da elbette burada bulmak mümkün. Otto Ludwig, Seymour Chatman, Queneau gibi alana önemli katkılar sağlayan pek çok isme rastlayacaksınız. Sıçramalı bir sistemi olduğu için isim ve görüşlerin hangi dönemi yansıttığını, Rus biçimciliğinin neden önemli bir değişikliğe sebep olduğunu yalnızca bu kitaba bakarak anlamak pek mümkün değil. Bu kitap ufkunuzu genişletip temel kavramları sunabilir ancak. Yine de bilhassa son bölümde bulunan alan dışı bakış kitabın çerçevesini epey genişletiyor.

    Anlatıcı türleri, olayların anlatımı, anlatılan zaman ile anlatım zamanının arasındaki ayrım gibi pek çok teknik bilgilerle başlayıp sonuna doğru işin felsefesine eğriliyor ve daha sonra okuru ileri okuma yapabilmek adına çeşitli kaynaklarla uğurluyor. Kitabın sonunda yer alan sözlük de oldukça işlevsel. Bilhassa bu alanda çalışma yapmayı düşünenler için önemli bir kaynak.


    Edebiyatın akademik bakımdan ele alındığı kaynaklar arasında Anlatım Teorisine Giriş’in benzerlerine göre daha kolay kavranabilir olduğunu söylemeliyim. Kurmaca anlatımda zaman, olay örgüsü, anlatıcı, dünya kurma gibi pek çok kavramı edebiyatın dışındaki disiplinlerle (psikoloji, antropoloji, tarih, sosyoloji vb.) bir arada değerlendirerek ele almasıyla okuruna 270 sayfalık geniş bir yelpaze sunuyor.

    Her geçen gün başka disiplinlerle beslenmeye daha açık olduğumuz, sınırlarımızı esnekleştirdiğimiz çağımız için bu kitap meraklısı olan herkesin içinde kendisine faydalı şeyler bulabileceği bir kitap. Hikaye oluşturmanın mantığını kavratabilecek Anlatım Teorisine Giriş; yazarlara, reklamcılara, hikaye anlatıcılarına da işin akademik mutfağını açabilir.

    Kurmacanın unsurlarına detaylı, bilimsel ve örneklerle kolay kavranabilir hale getirerek yaklaşması kurmacayı derinden tanımak isteyenler için güzel bir imkan sağlıyor. Anlatıcı konusunda yer alan tablolar örneklerle de pekiştirilmiş; anlatıcıların özelliklerinin ve farklılıklarının daha iyi anlaşılabilmesi açısından çok faydalı buldum.

    Konuları etkili, bilinen örneklerle aktarması kavrayışı kolaylaştırıyor. Bu kitapta dünya klasiklerini de bulabilirsiniz, Yunan filozoflarını da. Cortazar’dan Kafka’ya, Günter Grass’tan Cervantes’e pek çok yazarın eserlerinden örneklere rastlamak mümkün. Anlatım Teorisine Giriş kesinlikle evrensel bir kaynak. Son kısımlarda yer alan kavramlar sözlüğü ve anlatımbilimiyle alakalı web siteleri de okuruna kitapla sınırlı kalmaksızın araştırmalar yapabileceği bir alana kapılar açıyor.


    Anlatımın zaman, anlatım, karakter gibi ögelerinin çeşitlendirildiği, örneklerle aktarılarak uygulamayı da kuramla birlikte veren iyi bir kaynak. 1990’dan beri defalarca baskı yapmış, tam bir başvuru metni. Derli toplu bir terminoloji sunuyor, sistematiği var, diğer disiplinlerle edebiyatbilimin tokuşmasını önemsiyor. Kurmacaya bakışın farklı geleneklerdeki yansımalarına değiniyor, Propp’la Barthes’ı aynı başlık altında görebiliyoruz, kıyaslamalı ve denklemeli yapı bugüne kadarki çoğu mühim çıkarımı bir araya getirip kavramlar arasında koşutlukları ve farklılıkları işliyor. “Anlatmak”la başlıyoruz, sözlük anlamlarından sonra “anlatılan zaman” ve “anlatım zamanı” özetleniyor. Zamanla ilgili bölümde detaylarıyla açıklanacak, en başta gerçekçilik-kurmaca ikilisi inceleniyor. Tarihî olayları anlatan eserlerde “gerçekçi anlatı” mevcut, uydurulmuş olaylar veya dalavere yok. İçime sinmiyor yıllardır, belli tarihlerde gerçekleşen belli olayların, belli kişilerin gerçekliği şüphe götürmezse de tarihin yapısı da kurmacaya, hikâye anlatmaya dayandığı için elle tutulur bir gerçeklik bulamıyormuşum gibi hissediyorum. Neyse, Teneke Trampet’in kurmacalığının ölçüsü bu tarih meselesiyle birlikte ele alınıyor, Oskar’ın anlattıklarının gerçekliğiyle uydurukçuluğu ne ölçüde ayrılıyor, bitmiş bir olayın tasviri gerçeği yakalar mı, ikiliği Batı’nın edebiyat anlayışı tarih boyunca nasıl değerlendirmiştir? Aristoteles’e göre dille birlikte bahsedilen de edebiyatın önemini artırır, tarihçiyle edebiyatçı mutlak olarak ayrılırlar, biri gerçekte olan bir olayı anlatırken diğeri olabilecek olanı aktarır. Platon ideal devletinde ikincisine yer vermez, kurmaca lüzumsuzdur, yer yer zararlıdır, insanların kafalarını olmayanla meşgul eder çünkü. Lukianos başta Ay’a yolculuğun ilk örneğini verdiği eseri olmak üzere hemen hemen bütün eserlerinin bir yalanın ürünü olduğunu belirtir, böylece “en az efendilerinin yaptığı kadar onurlu bir tarzda yalan söylediğini” açıklar, böylece o dönemde gereksinen gerçekçilik payını sunar, okurla doğrudan anlaşmaya çalışır. Gerçek Bir Hikâye adını verdiği metninde denizler, gemiler, fırtınalar gerçeğe en benzer gerçektir, ötesini bu yanılsamanın artçı etkisine ve kendi itirafına bırakır. Sidney’e göre ampirik bir gerçekçiliğe ihtiyaç duyulmaması bağlamından doğar kurmaca, en başta böyle bir şart olmadığını savunur, 1595’te ortaya koyduğu fikir yüzyıllar sürmüş bir geleneği sarsar aynı zamanda, anlatılana körü körüne inanç beklenmemelidir, anlatılanın var olduğu düşünülmelidir. Sidney’e göre böyle bir algının oluşabilmesi için eserin bütünlüğü şarttır, daha da önemlisi diğer eserlerle birlikte benzer bir gerçekçiliği, yapıyı paylaşması gerekir. Kanonun temelleri. Kurmacanın tanımında varılan noktadan ilerleyebiliriz: “Kurmaca anlatım, kendini düşünmenin muhtelif biçimleriyle biçim ve içerikte kendi özel statüsünü yansıtır ve hem üretiminin temellerini belirgin hâle getirir hem de alımlanması için açıklamalar ihtiva eder.” (s. 23) Açıklama epigraf yoluyla olabilir, yazar çok uçtuysa azıcık inerek yüzeyi, görüşü genişletir, okur için anlamlandırır, bu da olur ama fazlası da yavanlaştırır, okura hakaret edilmiş olur. Yazarın kendi düzleminde kalmasının en iyisi olduğu söylenir, maksada göre yoruma açık. Okurun bilinç örüntüsü çizgiselliğe yakınsa anlatının aynı biçimde kurulması okuru cebe koyar, diğer türlü anlatıcıyı yazardan ayırt edemeyecek durumdaki okur için çetin bir yol ortaya çıkıyor. Yazarın paşa gönlü faktörü önemli. “Anlatım ve Anlatılan” bölümünde Felski’nin de incelediği bir konu yer alıyor, “ne” ve “nasıl” ayrımı hangi saiklere sahip olabilir? Kurmaca metin açıksız bir biçimde inşa edilmişse yoruma kapalıdır, köşeleri bellidir, yine de Werther Ateşi’ne kapılmak mümkündür. Sonuçta Frye’ın ve daha pek çoğunun söylediği noktaya geliyoruz, aynı hikâye sayısız biçimlerde anlatılıyor. Okura gedikleri kendisiyle doldurmak düşsün veya düşmesin, okur metni alımlayabilsin veya alımlayamasın, “ne” kısmı aşağı yukarı belli. “Nasıl” başka dünyalar demek, başarılıysa bir parçası haline geliriz. Yanılsamanın oluşumu ve bozuluşu Rus biçimcilerince “fabula” ve “suje” kavramlarıyla, ardından Todorov’un “histoire” ve “discours”uyla incelendi, terminolojide bir bütünlük yok, bu yüzden olay alanında dört temel unsur belirlenmiş. “Vaka”, “olay”, “hikâye” ve “olay şeması”nın yanında tasvir için de iki kavram var, “eser/anlatı” ve “anlatım”. Birçok kuramcı bu olguları kendi kavramlarıyla açıklıyor, kitapta Propp’tan Barthes’a kadar pek çok kuramcının kavramları tablo halinde verilmiş, şahane iş.
    “‘Nasıl’ın Tasviri” için başvurulan kaynak Queneau, malum metninden birkaç parça alıntılanarak belli bir olay örgüsünün nasıl çeşitlendirildiğine değiniliyor, ardından tasvir modeli “zaman”, “ifade tarzı” ve “anlatıcı” olarak üçe ayrılıyor. “Anlatım zamanı” ve “anlatılan zaman” üzerinde duruluyor çokça, birçok metinden örneklerle anlatıda zamanın kurulumu terimlerle açıklanıyor. Genette’in anlatılan hikâyenin zamanıyla eserin zamanı arasında kurduğu bağlantılar temel alınmış, “analepse” ve “prolepse” meselenin özünü teşkil ediyor. İlkinde daha önceden vuku bulmuş bir olayı daha sonra anlatma tekniği var, ikincisinde tam tersi. Örnekler üzerinden gideyim, Muriel Spark’ın Siren’den çıkan bir metni var, Bayan Jean Brodie’nin Sonbaharı. Sınıfta geçen bir muhabbet var, öğrencilerden biri anlatıcı, Bayan Brodie öğretmen. Mary adlı biraz safça, başarısız bir öğrencinin sınıftaki bir saflığı anlatılıyor, sonra bir anda yıllarca öteye gidip Mary’nin ölüm ânını görüyoruz. Sınıftaki saflıktan çıkarılabilecek bir ölüm şekli, zamanda ani atlamayla anlamlı hale geliyor. Güvenilmez anlatıcıların geçmişteki çok önemli bir bilgiyi saklamaları da mümkün, Ölümüne Sadakat iyi bir örnek sunuyor. Esas oğlanla kızın arasındaki gergin ilişki, ayrılık aşamaları, oğlanın eylemleri okuru belli bir yere kadar getiriyor, sonra anlatıcı oğlan çok kilit bir noktayı, ilişkisini berbat eden bir olayı itiraf ediyor, fısıldıyor adeta, ortalarda bir yerde yapıyor bunu. Pek çok örnek, pek çok teknik var, bizde Ersan Üldes’ten Zafiyet Kuramı böyle bir zaman oyunu içeriyor, oldukça da iyi bir oyun. Anlatının zamanıyla anlatılanın zamanı çakıştığı zaman anlatı bir anda çift katmandan üç katmanlı duruma geliyor, anlatının yazılış aşamasının anlatısı da anlatıya dahil, meta-anlatı. Tekniklerin hepsi sistemleştirilmiş şekilde incelenmiş kitapta, karakterle eş güdümlü bir biçimde. Karakter konusunda da güvenilmez anlatıcının ötesinde bir karakter düşünüyorum, Henry James’in Yürek Burgusu’nda kıyısından köşesinden yer verdiği bir teknikle anlatan karakter mesela, gerçekliği farklı bir biçimde algıladığının farkında olmayan, dolayısıyla güvenilmezliğinin de farkında olmayan çünkü bildiği dünyaya sonuna dek güvenen, anlatının absürt, garip noktalara ulaşmasıyla her şeyin farkına varacağını düşündüğümüz, aslında farkına varılacak bir şey olmadığını sezdirecek, belli bir mantığa oturmayan, anlatının mantığına da oturmayan, yeri geldiğinde kafasını sayfalardan çıkaracak kadar etkin, gizemsiz, dümdüz biri. Mümkün mü? Genette “mesafeli” ve “mesafesiz” anlatımlardan bahsediyor, klişeler klişesi bir tabirle “anlatıya hizmet etmeyen detaylar” aslında okuru okurluk paradigmasını değiştirmeye yönlendiriyorsa ve okur bunun farkında değilse, yazar yaşamın rasyonel olmadığını göstermeye çalışıyorsa diyelim, okur kendini kandırılmış hissetse? Frye yaşamı, gerçekliği edebiyatta canlandırmanın edebiyatın aygıtlarını kullanmaktan geçtiğini söylüyor, belli bir kurgu, belli bir üslup örneğin, okurla doğrudan sözleşmenin temelleri. Ben bundan bıktım sanırım, “kusursuz” metinler son derece kusurlu, kurgunun belirli dinamikleri aşına aşına törpülenmiş. Kusurlu bir metin yazdığını bilecek kadar iyi yazarları arıyorum, hatta iyi yazarlığın kusurları olabildiğince eksiltmekten ama tamamen silememekten geçtiğini iddia edeceğim. Burada kusur ne kadar kusursa tabii, kastım anlatının dışına düşen ama aslında doğrudan anlatıyla ilgili olan bir şey. Neyse o. Mantık hatası değil, hikâyeyi şişiren oyunlar değil, başka türlü.
    Metinlerde neyin neden yapıldığını anlamak için çok temel bir eser bu, meraklısı kaçırmasın.


    yapısalcılık ve göstergebilim çok iyi bir çalışma

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    *

    *

    *