“Kendimi tesbih ederim, şanım ne büyüktür” diyen Bayezid Bistami ile “Cübbemin altında Allah’tan başkası yok” diyen Cüneyd-i Bağdadi’nin sözleri aşk sarhoşluğuna bağışlanmış da “Ene’l-Hak” diyen Hak aşığı için Bağdat’ın Babu’t-Tak meydanında bir darağacı kurulmuş ve Hallac-ı Mansur, hakkında verilen ölüm fermanı gereği, 26 Mart 922 tarihinde hunharca katledilmiştir.Hallac-ı Mansur gibi gerçek bir aşığın, basireti ve ateşli imanı sayesinde, değil acı ve elemlerin, ona reva gördükleri ölümün bile bu ölçüde tatlılaşabileceğinden habersiz olanlar, idamından sonra ondan geriye herhangi bir iz ya da işaret kalmasın ve adı unutulup gitsin diye, bedenini ateşte yakıp küllerini Dicle Nehri’ne savurmuşlardır. Ancak ne izlerini yok edebilmiş ne de adını unutturabilmişlerdir.Bu eser, o günden beri Dicle’den yükselen “Ene’l-Hak” çığlığının öyküsüdür.
Kitap, hem Hallac’ın doğumundan ölümüne kadar geçen süre içerisinde yaşadıklarını ve hayatında kilometre taşı olan olayları ele alışı bakımından bir biyografi, tüm hayatının olay örgüsü ve üçüncü şahıs ağzından anlattığı hikaye ve güzel bir tarihi roman olarak da değerlendirilebilir.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Çok beğendim. Gerçekten güzel anlatılmış. Halac-ı yeni tanıyanlar için gayet açıklayıcıydı.
Kitap, hem Hallac’ın doğumundan ölümüne kadar geçen süre içerisinde yaşadıklarını ve hayatında kilometre taşı olan olayları ele alışı bakımından bir biyografi, tüm hayatının olay örgüsü ve üçüncü şahıs ağzından anlattığı hikaye ve güzel bir tarihi roman olarak da değerlendirilebilir.
hayatını öğrenmek isteyen okuyabilir.
Hallacı mansur ile alakalı çok kitap okudum ama ne yazıkki hiçbiri tatmin etmedi beni
Kitap konu olarak çok güzel